07 Kasım 2012 Çarşamba
Şimdi Amerikan vatandaşı olmak için insanlar yarışıyor. Vaktiyle Osmanlı vatandaşı olmak böyle itibarlıydı.
İnançları, ırkları, gelenekleri sebebiyle baskıya uğrayanlar için Osmanlı vatandaşlığı bir can simidi vazifesi görürdü.
Günümüzde
Osmanlı Devleti’nde halkın teb’a olduğunu söylemek moda oldu. Teb’a ile
modern vatandaşlık arasında mühim farklılıklar varmış. Cumhuriyetten
sonra teb’alıktan vatandaşlığa geçilmiş. Halbuki tâbiyet ile vatandaşlık arasında fark yoktur.
Teb’a ile vatandaş da aynı mânâya gelir. Vatandaş, bir devletin
kanunlarına uyma sözü veren; mukabilinde temel hak ve hürriyetleri üstün
otorite tarafından korunan kimsedir.
1912 senesinde Singapur Konsoloshanesi'nden verilen Dsmanli pasaportu
Teb’a=Vatandaş
Vatandaşlıktan kasıt, seçme, seçilme ve hükûmeti kontrol ise, bu demokrasi demektir. Ayrı bir mevzudur. İmparatorluklarda tâbiyet kriterleri, bir ırkın hâkim, diğerlerinin azınlık görüldüğü ulus-devlete benzemez.
Hangi ırk ve dine mensup olursa olsun, halk hükümdarın çocukları
sayılır. Nasıl bir baba çocukları arasında ayrım yapmazsa, imparatorluk
vatandaşları da kanun önünde eşittir.
Osmanlı
Devleti, ulus-devlet değil; imparatorluktur. Vatandaş telâkkisi,
azınlık hakları bakımından çağdaşlarından daha ileridir. Osmanlı
vatandaşları çeşitli dinlere mensup olmakla beraber, hukuken eşittir.
Sadece gayrı müslimlerin amme hizmetine girme imkânı Tanzimat’tan sonra
genişletilmiştir. O devirde dünyanın hiçbir yerinde hâkim unsur
dışındakilere bu hak tanınmamıştır.
Kars'ta yaşayan Molokanlar'dan bir grup
Ne olursan ol gel!
Müslüman veya gayrımüslim, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetini kabul eden herkes vatandaş
statüsündedir. Devletten din, vatan ve milleti koruma vazifesini
bekler. Modern telâkkiye uygun olarak devlet ile teb’a arasında hukukî
münâsebet bahis mevzuudur. Başka ülkelerde yaşayan Müslümanlar da
Osmanlı ülkesine hicret
etmek istedikleri zaman, dârülislâm olmak hasebiyle, devlet, kendisini,
sınırlarını açmak ve gelenlere vatandaşlık vermek mecburiyetinde
hissetmiştir. Hangi ülkede yaşarsa yaşasın, dünya Müslümanlarına Osmanlı vatandaşı muamelesi yapılmıştır. Hatta Osmanlı ülkesine sığınan gayrımüslim mültecilere de karşılıksız teb’a statüsü tanınmıştır.
1848 ihtilâlinden sonra giriştikleri istiklâl mücâdelesinden mağlup çıkan Macar ve Leh vatanseverleri, Avusturya ve Rusya’nın elinden kaçıp Osmanlı ülkesine sığındı. Bâbıâli,
kendisini çok kritik siyasî vaziyete düşüren bu mültecileri her ne
pahasına olursa olsun iâdeye yanaşmadı. Bu hâdise, İngiltere ve Fransa
gibi hürriyete düşkün ülkelerde çok müsbet karşılandı. Hatta Londralı
gençler, Osmanlı sefirinin arabasının atlarını çözüp kendileri çekerek tezahürat gösterdi. Bu mülteciler, Müslüman olarak Osmanlı hizmetine girdi.
18. asırda Rus Çarı Deli Piyotr’un
sakal yasağına karşı çıktıkları için Osmanlı ülkesine sığınan
Hıristiyan Kazaklar, Manyas’a yerleştirildi. Bazı inançlarında Ortodoks
Ruslardan ayrılan Molokanlar
Kars’ı yurt tutmuştu. Kazaklar ve Molokanlar, cumhuriyetten sonra
Anadolu’yu terk etmek zorunda kaldı. Rumlar, Ermeniler, Yahudiler,
Levantenler de birer birer hayattan sıyrıldı. Ulus-devletin, farklı renklere tahammülü yoktur.
Rusya,
XIX. asırda Anadolu’dan göçen her Hıristiyan’a para ve toprak verdiği
halde, Rusya’ya göçenler, Rusya’dan Anadolu’ya gidenlerin yanında çok
ehemmiyetsiz sayıda kalmıştır. Başka Endülüs olmak üzere Avrupa’dan
kaçıp Osmanlı ülkesine sığınan yüzbinlerce Yahudi de hatırlanmalıdır.
Manyas'ta yaşayan Kazaklar'dan bir grup
Şimdi yüzümüze bakan yok!
Eskiden Osmanlı ülkesine gelenlere Osmanlı hükümeti sınırda pasaport yerine geçen bir mürur tezkeresi
verirdi. XIX. asırda bu usul değişti. Pasaportu, yolcunun kendi devleti
verir oldu. 1838 tarihinde yurtdışına çıkacak olan Osmanlı
vatandaşlarına Hâriciye Nezâreti
tarafından Avrupa’daki teamüle uyarak pasaport verilmeye başlandı.
Osmanlı ülkesine girecek ecnebiler de Avrupa şehirlerindeki Osmanlı
konsolosluklarından vize alacaktı. Osmanlı vatandaşı olmak itibarlıydı.
Yaşlı Arablardan, “Eskiden Osmanlı pasaportunu görünce ecnebiler selâma dururdu. Şimdi yüzümüze bakan yok” sözünü çok işittim.
1869 tarihinde de Osmanlı Tâbiyet Kanunu çıkarıldı. Artık reâyâ, zimmî, müstemen, harbî yerine, Teb’a-yı Devlet-i Aliyye (Osmanlı vatandaşı) ve Ecnebi
tabirleri kullanılmaya başlandı. Babası Osmanlı teb’ası iken dünyaya
gelen çocuklar, Osmanlı teb’asındandır. Anne ve babası ecnebi olduğu
halde, Osmanlı ülkesinde doğan çocuklar, reşid olduktan sonra üç sene
içinde Osmanlı tâbiyetini talep edebilir. Reşid olduktan sonra fâsılasız
beş sene Osmanlı ülkesinde oturan ecnebiler de Hâriciye Nezâreti’ne
istidâ verip Osmanlı tâbiyetini talep edebilir. Osmanlı teb’ası iken,
izinle ecnebi tâbiyete geçenler, bu tarihten itibaren ecnebi sayılır.
İzinsiz terkedenlerin yeni tâbiyeti hükümsüzdür. Osmanlı ülkesinde
ikamet edenler, aksini isbat etmedikçe Osmanlı vatandaşı sayılır.
1918 tarihli bir Osmanlı pasaportu (İsmail Semuh Bey'e ait)
Prof. Dr. EKREM BUĞRA EKİNCİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder