Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?
Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı?
Şeb-i hicran yanar cânım töker kan çeşm-i giryânım,
Uyarır halkı efgaanım kara bahtım uyanmaz mı?
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su,
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?
Gamım pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Disem ol bi-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı?
Değilim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil.
Bana ta’neyleyen gaafil seni görgeç utanmaz mı?
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?
Fuzuli
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan murâdım şem’i yanmaz mı?
1. Cefâ : İnsan ruhuna yapılan kötülük .Maddi bir kötülük söz konusu değildir.
2. Şem : Mum
3. Felek: Dünyanın katmanları
Beni canımdan bıktıran sevgili, hâla ruhuma yaptığın işkencelerden bıkmadın mı?
Felekler bile yandı ah etmelerimden, bir muradımın mumu yanmaz mı?
Bu beyitte şairin muhteşem hayal gücünü daha iyi anlayabilmek için şiirin derinliklerine inelim. Şair canından usandığını bıktığını söylüyor ama bunu şikayet olarak değil artık aşkta öyle bir noktaya geldim ki artık canımdan bile geçtim senin için, iste şu an şuracıkta canımı vereyim diyor ve devam ediyor, yaptığın kötülüklere rağmen benim can vermemi istemiyorsun, aslında senin de işine geliyor böyle kendinden geçen bir âşığının olması; çünkü böylece sende yücelmiş oluyorsun. Âşık Veysel’in demesiyle:
Güzelliğin beş para etmez,
Şu bendeki aşk olmasa...
Ne sevgili âşıkının can vermesini istiyor, ne de âşıkı sevgilisinin cefâ etmeyi bırakmasını... Sevgilinin ettiği cefa âşıkının ruhunu yüceltip, onu maddeden ayırıyor, aslında cefâsı ona hediye oluyor.
Eski inanışa göre (Batlamyus) felek yani dünyayı oluşturan tabakalar 7 katmış ve herbiri birbirinin içinde ve farklı yönlerde dönermiş. (Bu yüzden felekle ilgili birçok benzetme vardır.) Fuzuli de burda öyle bir benzetme yapıyor ki, insanın hayal dünyasını bir kat daha genişletiyor. ''Ah'' ettiğimizde ağzımızdan duman çıkar ve o dumanın içinde hâla yanan kıvılcımlar vardır. Tıpkı yanan ateşin üstünde uçuşan minik kıvılcımlar gibi... İşte âşıkın bu ''Aaah'' edişi o kadar derin ki, ahıyla çıkar kıvılcımlar yerden 50.000 metre yükseklikleki 7 kat feleği bile yakıp geçiyor. Bu kadar etkili bir ''aah'' çekmem, murat mumumu nasıl yakamıyor, ona şaşıyorum. Burada murat mumu şairi eritecek minicik bir ateştir ve o hâla yanmamıştır.
• Ruha olan cefâ, ruhu yüceltir; maddeden ayırır. Âşıka bir hediyedir.
-Aşk ile hoşmusun ?
-Hoş muyum değil miyim,
-Bu aşk benim, kime ne ?
Nesîmi
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman beni bîmâr sanmaz mı?
1. Bîmâr : Hasta ( Manevi hasta, aşk hastası )
Sevgili, artık merhamete gelmiş, onu görüp kendinden geçenlere, hasta olanlara bir bîmarhâne açtırmış, orada onlara çeşitli yöntemlerle tedavi vermekle, dertlerine derman olmakta. Herbirine reçeteler yazıp hastalıklarına çareler yazmakta ama beni bîmarhanesine alıp neden bana da derman vermez. Ben ki aklından canından onun için geçmişin ama o hâla beni hastaları arasında görmüyor mu?
Şeb-i hicran yanar cânım döker kan çeşm-i giryânım,
Uyadır halkı efgânım kara bahtım uyanmaz mı?
1. Şeb-i Hicran : Ayrılık Gecesi
2. Çeşm-i Giryân :Ağlayan Gözler
3. Efgân : Feryat
Âşık için geceler bir hayli zor geçer, sessiz ve yalnız bir ortamda sevgilisini düşünür ve onun için ağlar. Gecenin başlangıcında önce hüzünlenir, içine bir burukluk girer, gece ilerledikçe âşıkın gözünden yavaş yavaş gözyaşları süzülmeye başlar. Bu gittikçe büyür ve saatlerce gözyaşı döker. Gözler kıpkırmızı olmuştur ve artık akacak tekbir damla gözyaşı kalmamıştır vücudunda, işte âşık o andan itibaren kan ağlamaya başlar ( Bu gerçekte olabilen birşeydir). Sabahın erken saatlerine ah ederek aman ederek feryatlarını yükselttikçe yükseltir ve etraftaki komşuları, halkı uyandırır. Bu kadar geceler boyu ağlamasına, gözlerinden kan dökmesine rağmen kara bahtı bir türlü uyanmaz yani aydınlanmaz.(Tasavvufta ışığı yakmaya, ışığı uyandırmak denirmiş). ''Artık sevgilinin beni de hastaları arasında kabul edip bana çare bulma vakti gelmedi mi?'' diye soruyor şair, aslında o bunu istemiyor çünkü kara bahtının aydınlanması onu aşkında bir üst mertebeye çıkmasına engel olur. O sadece sevgilinin varlığını istemektedir, kendisini değil ...
Pâyın sadâsı gelse de sen hiç gelmesen
Men dinlesem kıyamate dek, vuslat istemen
Bulsam izinle semtini, ol semte ermesem
Aşsam zamanı hasretin encamı gelmeden
I. Hami Danişmend
Sen hiç gelmesen bile, ayağının geliş sesini kıyamete kadar dinlesem yeter; ayrıca vuslat istemem. Senin izini takip ederek mahalleni bulsam ama o mahalleye bir türlü ulaşamasam… Ve ayrılığının sonuna ulaşmadan bütün zamanı aşıp (veya tüketip) başka bir boyutta (aşk boyutunda) yaşamaya başlasam…
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Gül-i ruhsârına karşu gözümden kanlı akar su,
Habîbim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı?
1. Gül-i Ruhsar : Gül yanak
2. Fasl-ı Gül : Gül Çağı , Efendimiz (s.as )’ in çağı
Gül yanakları karşı gözümden kanlı yaşlar akar. Artık bahar geldi, vakit Gül Çağına erişti, artık sular bulanık akmaya başlıyor. Burda bahar kelimesiyle suların bulanık akması ilişkilidir. Baharda çokca yağmur yağar, karlar erir ve dolayısıyla akarsular gelen bu yağmur, kar sularıyla bulanık akmaya başlar.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Gamım pinhan dutardım ben dediler yâre kıl rûşen
Disem ol bi-vefâ bilmem inanır mı inanmaz mı?
1. Pinhân : Gizli, saklı
2. Kıl Rûşen : Belli etmek
3. Bi-vefâ : Sevgisinde bağlı olmayan
Ben üzüntümü bu zamana kadar gizli tutardım. Herkes bana neden sevdiğini saklıyorsun, git sevgiliye derdini anlat, o sana illaki bi cevap verecektir dedi.
Şimdi sevgilinin kapısına gitsem, sevgimi ona dile getirsem, ya bana inanmaz ve sen sevgine bağlı değilsin deyip bana inanmazsa?
Aslında Fuzuli, üzüntüsünü içinde tutmaktan dertli değil çünkü gidip sevgiliye söylese ya evet cevabını alacak ve sevgiliye kavuşacak (Ki bunu hiç mi hiç istemez çünkü onun için sevgi birine kavuşmak değil sadece onun varlığını sevmektir.) hayır dese bu sefer sevgilinin gözünden iyice düşecek ve aşkı beş para etmeyecek.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Değilim ben sana mâil sen ettin aklımı zâil.
Bana ta’neyleyen gâfil seni görgeç utanmaz mı?
1.Mâil : Meyil
2. Zâil : Darmadağın
3. Ta’n Eylemek : Ayıplamak
4.Gâfil : Çevresindeki Gerçekleri Görmeyen
Ey sevgili, ben sana meyil etmezdim ama sen geldin ve aklımı darmadağın ettin, şimdi her gören beni ayıplıyor, kendilerinden uzak tutmaya çalışıyorlar. Gel gör ki o beni ayıplayan gâfiller, seni bir görseler, beni ayıpladıkları için utanmazlar mı?
Burda ikinci bir anlam daha saklı. Seni görenler, bana gelip beni ayıplamazlar mı o güzeller güzeli sevgiliye senin aşkın sâdece bu kadar mı? Sen ne biçim âşıksın demezler mi bana...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Fuzûlî rind-i şeydâdır hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır bu sevdâdan usanmaz mı?
1. Rind : Şâir
2. Şeydâ : Bülbülün şakımaya başladıktan sonra boğulacak hâle kadar gelmiş durumu. (şeydâlanmak)
3. Rüsvâ: Ayıplanacak durumda olan, saygınlığını yitiren
Fuzûli şimdi boğulacak duruma geldi, ya da sizi daha fazla acısıyla boğmak istemiyor, halka rezil rüsva oldu saygınlığı felan kalmadı. Lâkin bi sorun bakalım bu ne sevdadır ki âşık bir türlü bu sevdadan usanmıyor. Burada usanmak iki anlamda kullanılıyor. İlk anlamı bıkmak, yani bu sevdadan şimdiye kadar neden bıkmadı. İkinci anlamı ise uslandırmak, bu sevdâ seni hâla uslandıramadı mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder