30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI TÜM DÜNYAYA KUTLU OLSUN!
Attila İlhan,bir şiirinde diyor ki: ‘’ Gecenin arkasında bir yerde,
Ufaldıkça gaz lambaları,
Nehrin omuzlarına yaslanıp
yaşlı ve dindar,
Yalnızlıktan soğumuş dağlar,
Kalpaklı bir süvari dolaşırmış
gizlilerde,
Köylüler böyle diyorlar
yatsıları..
Kemal Paşa'dır diyorlar...’’
O kalpaklı süvari, 26 Ağustos sabahı sabah 05:00 sularında,
Kocatepe’de kırbacını şaklattı ve keskin gözleriyle ufka doğru baktı. Zafere
ulaşma süresi 15 gün diye planlanmıştı. Yunan ordusu ise, savunma mevzilerinin
dört aydan fazla dayanabileceğini düşünüyordu. Fakat, o sarışın kurt, o kadar
kararlıydı ve milletine o kadar güveniyordu ki, müthiş bir azim ve kararlılıkla
topların gürlemesi için emrini verdi. Türk ordusu çok uzun zamandır taarruz
etmemişti. Bu millet makus talihini yenmek için düşmana karşı kazma kürekle
bile direnmişti. Şimdi başlarında kararlı bir lider de vardı. Bu liderin
önderliğinde, kimse günlük dertlerini hatırlamıyordu bile. Vatanın her karış
toprağı üzerindeki tüm insanlar, birbirine o derece bağlıydı ki, düşmanın bu
bağı koparabilmesine imkan yoktu. Bu zor şartlar altında, zafere inanan ve
medeni bir yapıya kavuşmak isteyen Türk milleti, gözünü bir dakika bile
kırpmadan bir yandan ölüme bir yandan da hürriyete koştu. Çünkü; hürriyeti o
kadar çok özlemişlerdi ki, tarih boyunca atalarının da her zaman hürriyete
düşkünlüklerini bildikleri için, Mehmet Akif’in de dediği gibi,
gömülemeyeceklerini çünkü tarihe sığamayacaklarını biliyorlardı. Yıllardır,
analar bu kuzuları kınaladığı için evlerde kına, gönüllerde neşe mi kalmıştı? Bu millet bu zor
şartlar altında tüm tarihe haykırdı: ‘’ Ya İstiklal ya ölüm!’’
Öncelikle, 30 Ağustos Zafer Bayramı, tüm dünyaya kutlu
olsun. Bu bir dünya bayramıdır, çünkü sebepleri ve sonuçları itibariyle, dünyanın
gidişatına tesir edecek niteliktedir. Aziz vatanımız uğruna can veren ve hala
can vermekte olan tüm şehitlerimiz için ve yıllarca gaza uğruna can veren, bize
bu toprakları miras bırakan tüm atalarımız için 30 Ağustos Zafer Bayramı’mız
ülkemize ve milletimize kutlu olsun! Küllerinden doğmak ifadesi Kurtuluş
Savaşı’mız için oldukça sık kullanılmakta olan bir ifadedir. Fakat, bu millet
hiçbir zaman kül olmamıştı. Çünkü; tarihte de Türk milletinin esaret altında
yaşadığı görülmemiştir. Zaten, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs’ta Samsun’a
çıktığında bu savaş kazanılmıştı; çünkü Mustafa Kemal Paşa, milletine
güveniyordu ve gelecekten de oldukça emindi. Kararlılık ve güven ile başlayan
bu haklı mücadele, galibiyeti hak ediyordu ve milletimiz de tarihin karanlık sayfalarına
gömülecek derecede vasıfsız bir millet değildi. 26 Ağustos sabahı top
seslerinin eşliğinde yükselen haykırışla beraber milletimiz bunu tüm dünyaya
göstermiş oldu. Peki, Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi esas zaferimiz bu
muydu yoksa zafere ulaşmak için yoğun çalışmalar daha yeni mi başlıyordu?
Kurtuluş Savaşı’na başlanmasının karar verilme aşaması, bu
kararın ilk kim tarafından verildiği ve savaş sırasında elde edilen ekonomik
kaynakların nereden geldiği konusu hala tartışılıyor. Öncelikle, Kurtuluş
Savaşı’nda yer alan tüm komutanların da anlattığı gibi, bu savaşı ancak Mustafa
Kemal Paşa idare edebilirdi ve milleti birleştirecek ve ülkeye yeni bir yol
tesis edebilecek tek lider Mustafa Kemal Paşa idi. Bunda kuşku yoktur; çünkü
savaş sırasında hiçbir zaman komutanlar arasında liderlik kavgası
yapılmamıştır. Meclis, içerisinde yer alan hararetli tartışmalar ve yetki
kavgası ayrıdır, onu ayrı bir yere koymak lazım. Fakat, bu savaşın lideri, daha
savaş başlamadan önce belliydi. Gençliğinden beri Enver Paşa ile sıkı bir
mücadele içerisinde olan Mustafa Kemal Paşa, her zaman kendini gösterebilmek
için bir görev beklemiştir. Çanakkale Savaşı’ndan biraz önce Sofya ateşe
militeri olan Mustafa Kemal Paşa, aradığı görevi Çanakkale Savaşı’nda elde
edecek ve burada gösterdiği üstün başarılar ile halkın gönlünde önemli bir yer elde
edecektir. Daha sonra Doğu cephesinde uyguladığı yeni askeri metotlar ile, bir
takım doğu illerinin kurtarılmasına öncülük edecek olan Mustafa Kemal Paşa,
Suriye Cephesi’nde adeta bir sokak savaşının ortasına düşecek ve anılarında oradan
kurtulabildiği için şükredecektir. Adeta bir Arap çete savaşlarının içinde
bulunan Mustafa Kemal Paşa, Halep’in kuzeyinde çizdiği hat ile düşmanı
durdurmayı başaracaktır. Tüm bu başarılar sonucunda ‘’paşa’’ unvanını elde eden
ve kazandığı savaşların hikayeleri Anadolu’nun dört bir köşesinde dilden dile
dolaşan Mustafa Kemal Paşa’dan başkası Kurtuluş Savaşı’nın lideri olamazdı.
Bunu, ilerleyen zamanlarda Kazım Karabekir de anılarında yazacaktır. Nitekim,
İstanbul’da altı ay boyunca düşünülen vatanın kurtuluş çareleri hakkında
yapılan toplantılardan sonra, kurtuluşun Anadolu’da olduğunu söyleyen Kazım
Karabekir Paşa, Mustafa Kemal Paşa’yı bu hususta cesaretlendirmiştir.
Milleti uyandırmak en önemli adımdı. Bunu da, Mustafa Kemal Paşa’dan başkasının yapması düşünülemezdi. Zaten, o dönemin aydın subaylarının hepsi Fransız İhtilali’nin etkisiyle milliyetçi bir şekilde yetişmişler ve hepsi de Tevfik Fikret’in, Namık Kemal’in milli şiirlerini ezberlemişlerdi. Ayrıca, o dönemin aydın subayları, bu yüce milletin tekrar eski günlerine dönebilmesi için her şeyi düşünmekten geri kalmıyordu. Bu düşünülen planlar, düşmanı defettikten sonra uygulamaya geçecekti. Ayrıca, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e Rumların yoğun sevgisi ile mutlu mesut giren Yunanistan Kralı 1. Konstantin, son Doğu Roma İmparatoru adaşı 11. Konstantin Palaiologos ile aynı kadere sahip olduğunu bilmeden bir medeniyetin timsali olan bayrağımızı da çiğnemekten çekinmeyecektir. Yunanlıların işgali ile beraber gösterilen tüm zulümü, can havliyle Türk ordusunun zafer yürüyüşünden kaçan Yunan ordusu, yine göstermekten çekinmeyecektir. 9 Eylül 1922’de kentin kurtuluşundan sonra, tepkili olan halk, Mustafa Kemal Paşa’dan da Kral 1.Konstantin’in aciz davranışını bekleyecek, fakat Mustafa Kemal Paşa, üstün insani vasıflarını sergileyerek bu davranış biçimini reddedecektir. Bence, Mustafa Kemal Paşa’nın halkın gözünden ‘’Atatürk’’ olduğu gün, o gündür. O sadece savaşlar kazanan ve milletine yeni ufuklar açan bir lider değil, aynı zamanda bir ağacın dalına dahi kıyamayan ve bunun uğruna evini raylar ile kenara taşıttıran bir liderdir. Avrupa’nın çoğu ülkesinde ünlü diktatörler iş başındayken, böyle bir liderin ülkenin başında olması bir şanstı.
Milletin uyanış aşaması için çeşitli kongreler
düzenlendikten ve bildiriler yayınlandıktan sonra, uygulama aşamasında Mustafa
Kemal Paşa’nın siyasi dehası ön planda olacaktır. Zira, dönemin yapısını ve
ülkeler arası siyaset anlayışını çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, emperyalist
ülkelerin galibiyetini istemeyen Sovyet Rusya ile yakınlaşacak ve bu sayede çok
miktarda para yardımı görecektir. Savaşın denk sürmesi için, cephaneye, topa,
uçağa ihtiyacı olan ordunun düşmanla dişe diş mücadele edebilmesi için, bu tip
hamleler şarttı. Dolayısıyla, bağımsızlık mücadelesine başlarken bu milletin
kullanacak beş kuruşu yoktu. Savaş sırasında, ailesinin ihtiyaçlarını
giderebilmek uğruna Mustafa Kemal Paşa’nın evindeki halıları sattırdığı
biliniyor.
Planlı yürütülen bu haklı mücadele sonucunda 30 Ağustos
1922’de ülke bağımsızlığına kavuşmuştur. Yapılan çeşitli barış antlaşmaları
sonucunda da ülke esas mücadelesi olan cehaletle savaş için yoğun bir çaba
harcayacaktır.
Truva’ya silah zoruyla değil, sinsi planlar sonucu giren
Mykenai’lerin ve Bizans’ın topraklarına sahip olmak isteyen ve ‘’Megali İdea’’
iddiasında olan kukla Yunanlıların tüm hayalleri suya düşecektir. Bundan sonra
ülkede gerçekleşecek olan yoğun krizler sonrası belini bir daha doğrultamayacak
olan Yunanistan, savaş sonrası Venizelos liderliğinde Türkiye ile dostane bir
ilişki gütmek isteyecektir. Uzun yıllar önce Truva medeniyetine son veren
Mykenai’ler şunu unutmuşlardı: ‘’Truvalılar ölümsüzdür’’ Ülkemizde her zaman
üzücü bir hikaye olarak anılan ve çoğu kişi tarafından bilinen bu savaş,
intikamını bir süre sonra alacaktı. Fatih’in İstanbul’u fethi ile açılan yoldan
sonra ülkeye geniş ufuklar vadeden bir yol sağlayan Mustafa Kemal Atatürk ve
aziz şehitlerimize minnet borcumuz büyüktür. Bu borcu ödemek için de çalışmak
zorundayız. Zannedersem, gözünü kırpmadan şehit düşenlerin en büyük arzusu,
gelecek kuşakların birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olmaları ve bu millete sahip
çıkıp bu köklü tarihi unutmamaları olurdu. Zira, bu topraklar üzerinden geçen
her halk, kendinden bir parça bırakmıştır. Bugün, bu medeniyetin ulaştığı en
son hale tümden sahip çıkmamız gerekmektedir. Bu toprakların üzerinden gelmiş
geçmiş tüm halkların uğruna yapılan bu haklı bağımsızlık mücadelesi tüm dünyaya
kutlu olsun!
Murat Ay-PaüTf Öğrencisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder