TÜRKİYE’DE TOHUMCULUK, GDO KAVRAMI ve HİBRİT TOHUMLARIN TİCARETTEKİ ÖNEMİ
Sebze tohumu, İsrail ve Hibrit tohum
Fotoğrafta bir domates
meyvesinin ortadan ikiye kesilmiş hali yer almaktadır. Kesilen meyve
incelendiğinde; meyvenin uzun süre bitki üzerinde beklediği ya da olgunlaşma
dönemi geçtikten sonra hasat edildiğinde bazı zamanlarda ortaya çıkan meyve
içinde olgun tohumların çimlenmesi görülmektedir. Başka bir deyişle olgun
domates meyvesi içinde bekleyen tohumlar bazı zamanlarda serada ya da tarlada uzun
süre beklediğinde, aşırı sıcaklarda, olgunlaşma zamanı geldiği halde bitkiden
hasat edilmediğinde meyve içerisinde çimlenmeye başlayabilmektedir. Bu tamamen
domates meyvesinin ve içindeki tohumların fizyolojisiyle ve çevre şartlarından
kaynaklanan bir durumdur. Domates meyvesi içerisinde çimlenen tohumlar biraz
daha bekledikleri zaman fotoğraftaki gibi çimlenen tohumlardan gelişecek yeni
bitkiye ait kotiledon yapraklar ve yeni bitkinin gövdesi gelişebilir. Zaten
fotoğrafta da kotiledon yapraklar üzerinde tohumun kabuğu gözükmektedir.
Domateste arasıra
gözükebilen bu durum ile ilgili olarak konuyla ilgisi ve bilgisi olmayan
insanlar çeşitli internet sitelerinde ve gazetelerde; “GDO(genetik olarak
değiştirilmiş, transgenik)’lu domatesler, canavar domatesler, domatesin içinden
bitki çıktı, domatesin içinden genetiği değiştirilmiş oluşumlar çıktı” gibi son
derece cahilce ve bilimle ilgisi olmayan haberler çıkardılar ve tarım bakanlığı
nezdinde bütün ziraatçilere ve tarımcılara verdiler veriştirdiler. Sonra da konuyu
İsrail’den alınan tohumların böyle olması normal, GDO domates tohumları, her
yıl niye domates tohumu alıyoruz tartışmalarına ve sonucuna getiriverdiler.
Aslında konu sadece meyve içinde erken çimlenen domates tohumlarına ait bir
fotoğraftı.
Eskiden İsrail’den
sebze tohumları alınırdı ama son yıllarda yerli tohum sanayinin çalışmaları ile
İsrail ve diğer ABD, Hollanda, Fransa gibi ülkelerden alınan sebze tohumu
miktarı 60’lara geriledi. Yani ülkemizde sebze tohumlarının %40-45’i yerli Türk
firmaları tarafından tedarik ediliyor. Kalanların da önemli bir kısmı
İsrail’den değil diğer yabancı tohum firmalarından sağlanıyor. İsrail son
zamanlardaki gelişmelerden dolayı ülkemizde yeterince tohum satamıyor.
Diğer konu kamuoyunu
sürekli meşgul eden GDO konusu. Ülkemizde yetiştirilen tüm sebzede GDO’lu tohum
kullanılmamaktadır. Zaten ülkemizde hiçbir üründe GDO’lu tohum kullanılması
yasal olarak mümkün değildir. Ama pamuk, soya, mısır, kolza, şeker pancarı ve
kağıt sanayinde kullanılan patateste ham madde olarak yurt dışından GDO’lu ürün
alınmakta ve mamül madde yapımında kullanılmaktadır. Ama yurt dışından bu
ürünlerin hiçbirinde ülkemizde tohumdan GDO’lu bitkilerin yetiştirilmesi ve
ürün alınımı yapılmamaktadır.
Her yıl sebze tohumu
ekilme zorunluluğu sebze üretiminde ve bazı bitki türlerinde de (mısır,
ayçiçeği) kullanılan hibrit çeşitlerden kaynaklanmaktadır. Hibrit çeşitler iki
farklı bitki genotipinin mesela Kemer patlıcanı ile Aydın Siyahı patlıcanının
birbiriyle melezlenmesi sonucunda elde edilen melez tohumlardır. Bu iki bitki
tipinin melezlenmesiyle elde edilen hibrit tohumlar Kemer patlıcanı ve Aydın
Siyahı patlıcan tiplerine göre daha yüksek verimli, kaliteli, sıcak ve soğuğa
adaptasyonu yüksek melez tohumlar verirler. Seralarda ve turfanda yetiştiricilikte
de bu hibrit tohumlar kullanılır. Çünkü bu tohumlar yüksek verimlidir, kaliteli
meyve geliştirirler ve ısıtılan seralarda soğuk kış koşullarında ve yaz
aylarında büyüyüp geliştirilebilirler.
Hibrit tohumlar
doğadaki farklı bitkilerin birbiriyle melezlenmesiyle elde edilen tohumlardır
ve kesinlikle GDO’lu ya da transgenik (gen transfer edilmiş) değillerdir. Bu
tohumlar iki bireyin melezlenmesiyle elde edildikleri için, serada yetiştirilen
hibrit bitkilerden tohum alınıp sonraki yıl tekrar dikildiklerinde açılma ya da
farklılık gösterirler. Yani alınan tohumlar iki bireyin melezi olduğu için bir
sonraki tohumlar içinden hem Kemer patlıcanına hem Aydın Siyahı patlıcanına hem
de bunları melezlerine benzeyen farklı bitkiler, ikisine göre daha düşük
verimli, soğuğa dayanmayan, kalitesiz meyve veren bitkiler gelişecektir. Çünkü
hibrit değillerdir ve açılım göstermişlerdir. Açılım ya da farklılık
göstermeleri artık melez olmamalarındandır. Dolayısıyla üreticiler de gelecek
yıl tekrar yeni tohum ya da fide almayı tercih ederler ki yüksek verim
alsınlar, bitkileri iyi gelişsin ve seranın her yerindeki bütün bitkiler aynı
özelliği göstersin ki tüketicinin isteği kalitede ve aromada sebzeler elde
edilebilsin.
Hibrit ya da melez
sebze tohumları GDO’lu değillerdir ve 1920’li yıllarda ilk olarak mısırda
başlayan sonra diğer bitkilerde de devam eden bitki ıslahı tekniklerinden
biridir. Hibrit çeşitler, üstün vasıflı iki bireyin melezlenmesi ya da biri
verimli diğeri hastalıklara dayanıklı bireylerin melezlenmesi sonucunda elde
edilmişlerdir. Bazı bitkiler biri çok verimli ve kaliteli diğeri ise zayıf,
verimsiz bir genotipin melezlenmesinden çok kaliteli, yüksek verimli hibrit
çeşitler geliştirilmiştir.
Tohum firmaları her yıl
hibrit tohumları elde etmek için iki ebeveyn bitki arasında melezlemeler
yaparlar ve hibrit tohumları elde ederler. Hibrit tohum üretimi oldukça
maliyetli bir tohum üretimini gerektirir. Üretimde kullanılan 2 ebeveyn ait
bitkiler yetiştirilir ve çiçeklenme döneminde baba hattan alınan çiçek tozları
ana hatla melezlenir ve ana hat üzerinde oluşan meyvelerin tohumları alınır,
paketlenir ve hibrit tohumlar piyasaya sunulur. Hibrit tohumlar olmasa
insanların ihtiyacı olan sebzeler yeterli miktarda sağlanamazdı ve birçok insan
yeterince sebze tüketemezdi.
Niğde ve Nevşehir
yöresinde patates yetiştirilememesinin sebebi ise patates siğil hastalığı adlı
bir hastalıktan dolayı bölgenin karantinaya alınmasıdır. Patates siğil
hastalığı ise doğrudan tükettiğimiz patates yumrularında zarar yapan, yumru
kalitesini bozan ve tüm dünyada karantinada olan hastalık. Dolayısıyla bu
yörelerde topraklar kanserli veya kötü, kullanılmaz topraklar değil sadece
patates yetiştirilmesi bu hastalıktan dolayı tehlikeli. Fakat yörede patates
dışında buğday bata olmak ve diğer bitkilerin yetiştirilmesin de herhangi bir
sakınca yok. Patates yetiştiriciliği ise diğer illerde yapılmaya devam ediyor.
İnternette dolaşan
hibrit tohum ve GDO konusundaki yanlış bilgiler içeren bir yazı örneği
Bakanlıkta;
115 bin kişi çalışıyor.
70 tane Universitemiz,
30 tane ziraat
fakültemiz,
50 tane tarım araştırma
enstitümüz,
10 bin işsiz ziraat
mühendisimiz var.
Buna rağmen Türkiye
tohumda tamamen dışa bağımlı. Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail.
İsrailli
araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates
yetiştirdiğini Şalom Gazetesi’nin internet sayfasından biraz araştırıp
okuyabilirsiniz. İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz;
çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli… Yani genlerle oynama
meselesi yüzde yüz doğru.
Gelelim başka
doğrulara. Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok.
Yani İsrail’den bir
defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir
gram altına denk oldu. Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık
isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz.
Genetik tohum o toprağa
da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız. 50-70 yıl
sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık tamamen kullanılmaz
hale geliyor. Buna en güzel örnek Türkiye’nin patates deposu olan Niğde ve
Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı
için artık patates ekimine izin verilmemesidir.
Yani İsrail tohumu tek
başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava….
Tohumların içine
hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına
almış oluyor.
Bütün bu acı tabloya
rağmen Türkiye’de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi
işletiliyor.
Ne korkunç. Köylü kendi
bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak!
Şu anda dünyada İsrail
tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak’tır.
İkincisi de biz
olacağız.
Diğer bir haber;
Şanlıurfa’da bir kafe
işletmecisi yemekte salata yapmak için aldığı domateslerin GDO çıktığını
kanıtladı. Şanlıurfalı kafe işletmecisi Kartal Polat, yemek yapmak için aldığı
domatesin GDO’lu çıktığını görünce ne yapacağını şaşırdığını söyledi. Seyyar
satıcıdan dış görünüşüne aldanan Polat, domatesi doğramaya başlarken
domateslerin içinde filizlenme olduğunu söyledi.
Kafe işletmecisi Kartal Polat, “Seyyar satıcı işyerimin önünden geçiyordu. Akşam üstü karnabahar falan aldım. Birde güzel bir salata yapayım dedim. Domates aldım, salatalık aldım. Domatesleri keserken içinin filizlenmiş olduğunu gördüm. İlk defa böyle bir şey gördüm. Hani hep derler ‘hormonuyla oynanmış, gıdasıyla oynanmış’ GDO diye bir şey vardı. Biz bilmiyorduk ne olduğunu. Ama GDO buymuş demek. Hep karşılaşırdık domatesin üzerinde Allah yazısı olduğunu. Bu domateste resmen rezalet yazıyor. Tarım Bakanlığı olsun, Sağlık Bakanlığı olsun Türkiye’de kontrollerini ne kadar sağlıklı yapıldığını görsünler. 4-5 tane domates aldım hepside aynısı çıktı. İçinde filizlenme olmayan hemen hemen yok gibi, hepsi böyle. Domateslerin içinde filizlenme vardır” dedi.
GDO ve karıştırılan kavramlar
GDO’lu bitkilerin gündeme oturmasıyla birlikte halkımız bir enformasyon
sağanağıyla karşı karşıya kaldı. Genellikle konularının uzmanı ama bu konunun
uzağında olanların yazdıkları, söyledikleri sokaktaki adamın kafasını iyice
karıştırdı ve karıştırmaya devam ediyor. Bilgi olmadan fikrin olamayacağı
gerçeği, bizim ülkede pek dikkate alınmıyor gibi. Yazılan bir yazıda (veya
yapılan bir konuşmada) GDO, organik ürün, sadece bir yıl kullanılabilen hibrit
tohum gibi kavramlar birbirine karıştırılıyor ve çıkan ‘ortaya karışık’ şey,
genetiği değiştirilmiş organizma yani GDO diye tanımlanabiliyor. Yazının amacı
bu konudaki farklı kavramların çok basit olarak açıklanmasının ilgi duyanlara
yardımcı olabileceğinin düşünülmesi.
Genetiği
değiştirilen bitki
Bitkilerin genetiklerinin değiştirilmesi, tarımda bir anabilim dalıdır
(ıslah/breeding). Amaç herhangi bir bitkinin kimi özelliklerini yani gen
haritasını değiştirerek, farklı iklim koşullarına uymasını, verim ve kalitesinin
artmasını vb. sağlamaktır. Bu uygulama ile örneğin Eskişehir koşullarına
uyumlu, yüksek verimli ve kaliteli bir buğday çeşidinin normal olarak
yetiştirilemeyeceği Erzurum’da yetişmesi sağlanmış olur. Bitki ıslah
çalışmaları açık arazide uygulanır ve bitkiye bağlı olarak değişmekle birlikte
yaklaşık 5-6 yıl sürer. Bu çalışmalar dünyadaki ve Türkiye ’deki tüm tarımsal
araştırma enstitülerinde ve ziraat fakültelerinde yapılıyor. Eğer yapılmasaydı,
market raflarındaki 10-15 çeşit elma yerine yalnızca Adem ile Havva’nın meşhur
elmasının aynısını yiyor olacaktık, tabii cennetin iklim koşulları Türkiye ile uyumlu
ise.
GDO
elde etme
Genetiği değiştirilmiş organizma elde etme, aynı uygulamanın laboratuvar
ortamlarında ve dolayısıyla daha kısa sürede gerçekleştirilmesidir. Klasik
ıslahtan farkı, uzak bitki (canlı) arasında gen aktarımı yapılabilmesidir. Bu
da daha geniş alanlarda çalışılabilmesine imkân veriyor. Örneğin klasik ıslahta
yalnızca bitkide farklı iklim koşularına dayanıklılık, yüksek verim ve kalite
gibi unsurlar üzerinde çalışılabilirken, GDO elde etme uygulamalarında
bitkilere yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık, böceklere karşı direnç gibi
farklı özellikler de aktarılabiliyor. Böylece bitkisel ürün üretimi artarken,
üretim maliyetinde de düşme sağlanıyor. Bu da halk kitlelerinin tarımsal
ürünlere daha rahat ulaşmasını sağlıyor. Kuşkulu yaklaşımın nedeni olarak,
farklı canlı türlerinin kullanımı ile genişleyen gen havuzunun, kötü
niyetlilerin elinde insanlara zarar verecek uygulamalara açık olması ihtimali
gösteriliyor. GDO’lu bitkilerin ekiliş alanı 1996’da 2 milyon hektarın altında
iken, 2008’de 125 milyon hektar oldu. 2008 istatistiklerine göre ABD ekim alanlarının yüzde 50’sinde GDO’lu
bitkiler ekilirken, bu oran diğer Amerika
kıtası ülkelerinde oldukça yüksek, Avrupa’da ise çok düşüktür. Buradan da ABD ve diğer Amerika
kıtası ülkelerinin GDO’lu ürün tüketimi konusunda pek kuşkusu olmadığı ortaya
çıkıyor. Avrupa’da ise gen aktarımındaki genişlemenin uzun dönemdeki etkileri
konusunda henüz elde 40-50 yıllık veri bulunmadığı için kuşkulu
yaklaşılıyor.
Organik
tarım
Organik tarım, hiçbir gerekli kimyasal (tohum ilacı, böcek ilacı, gübre,
yabancı ot ilacı) kullanmadan yapılan tarımsal ürün yetiştirme uygulamasıdır.
İlk ekimin yapılacağı tarlanın da belirli süre ekim yapılmamış ve dolayısıyla
içindeki kimyasallardan arındırılmış olması gerekiyor. Organik tarım yoluyla
ürün yetiştirenler, sertifika alabilmek için. ürünlerini Tarım Bakanlığı
tarafından yetkilendirilmiş bağımsız kontrol ve sertifikasyon kuruluşlarının
kontrolü altında yetiştirmek zorundalar. Günümüzde semt pazarlarında bile
uygulamayla uzaktan yakından alakası olmayan ürünler organik adı altında
satılıyor. Oysa sertifikalı organik ürünlerde bir tanesi Bakanlık, diğeri de
uluslararası kontrol ve sertifikasyon kuruluşunun olmak üzere logolu iki ayrı
etiketinin olması gerekiyor. Organik tarım, GDO’lu veya GDO’suz her türlü bitkide
uygulanıyor.
Hibrit
tohum
Hibrit tohum, dayanağını genetik biliminden alan bir tohum elde etme
tekniğidir. Belirli bitki çeşitlerinin (biraz teknik olacak kusura bakmayın)
birkaç yıl art arda kendine döllendirilmesinden sonra, aynı işleme tabi tutulmuş
başka bir çeşit ile döllendirilmesi sonucu elde edilen tohumdur. Tekli melez
olarak nitelendirilen bu tohum, ilk yıl maksimum verimi verir. İzleyen yıllarda
verim giderek düşer. Bu nedenle ilk yıldan sonra kullanımı önerilmez. Bu
özellik, bütün ıslah uzmanlarınca bilinir. Teknik, dünyada ve Türkiye ’deki tüm tohum
üreticileri tarafından uygulanıyor. Yani yalnızca büyük tohum şirketlerine ait
bir uygulama değildir. Yaygın kullanılma nedeni çok yüksek verim
alınabilmesidir. Örnek verirsek; Türkiye ’de mısır verimi normal
tohumla dekara 300 kg,
hibrit tohumla ise 1200 kg’dır. Normal domates tohumu ile dekara 1500 kg alınabilirken,
bugün hibrit domates tohumu ile 20 ton alınabiliyor. Bu nedenle çiftçi yalnızca
bir yıl kullanabileceğini bilmesine rağmen bu tohumu tercih ediyor. Hibrit
tohum kullanımı ile verimde sağlanan artış, ürünlerin alt ekonomik düzeydeki
insanlara uygun fiyatla ulaşmasını sağlıyor.
ABD'den Türkiye'ye GDO şantajı
Türkiye incir, nar gibi
meyvelerin ihracatında gümrüğü daha kolay aşmak için ABD'nin kapısını çaldı.
Gelen karşı talep bürokratları şoke etti: 'Siz de GDO yönetmeliğinizi
yumuşatın'
Ekonomik Ortak Komisyonu'na GDO'lu gıda gündemi damgasını vurdu. Pazarın hâkimi ABD, Türkiye'ye yeni düzenleme 'önerdi'.
Amerika Birleşik Devletleri'yle Türkiye arasındaki tarım görüşmelerine 'GDO cezaları' damgasını vurdu. İki ülke "Ekonomik Ortaklık Komisyonu" görüşmeleri çerçevesinde de bir süredir tarımla ilgili müzakerelerde bulunuyor. Edinilen bilgiye göre görüşmelerde Türkiye incir, nar gibi meyvelerin ABD piyasasına taze olarak girebilmesi için, gümrüklerde gereken düzenlemenin yapılması talebini dile getirdi. Buna karşın ABD, Türkiye'den genetiği değiştirilmiş ürünlerde yasaya aykırı davrananlara getirilen cezaların yenilenmesini istedi. ABD'den Türkiye'ye "Taze meyve sokmak istiyorsanız genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili yasanızdaki cezalar çok ağır ve cesaret kırıcı. Bununla ilgili bir düzenlemeyi gündeminize almalısınız" önerisi geldi.
Yetkililerden alınan bilgiye göre de özellikle incir, nar gibi meyvelerin taze olarak ABD pazarına girmesi mümkün olmuyor. Bunun temel nedenini de ABD'lilerin yoğun denetimleri ve bu nedenle meyvelerin gümrüklerde beklemesi oluşturuyor. Türkiye'nin bu talebine karşılık, ABD de farklı bir gündemle masaya geldi.
Hapis cezası var
GDO pazarının dünya lideri olan ABD'li bürokratlar, Türkiye'nin genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili olarak yürürlüğe soktuğu yasaya dair rahatsızlıklarını iletti. ABD'liler yasayla genetiği değiştirilmiş ürünlerde mevzuat dışına çıkarılması durumunda ağır cezalar uygulanması döneminin başladığını dile getirdi.
Radikal gazetesinin haberine göre üst düzey bir yetkili, "Bu iki alanda da ülkeler farklı pozisyondalar. Bu nedenle de tarım konusunda çok ilerleme sağlanmıyor" diye konuştu. Türkiye'de 2010 yılında yürürlüğe giren biyogüvenlik yasasına göre, GDO ve ürünlerini kanuna aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılıyor. İthal edilen veya işlenen GDO'ları veya GDO ürünlerini, ithal izninde belirtilen amaç dışında kullananlar veya satın alanlar ise dört yıldan dokuz yıla kadar hapis ve yedi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılıyor.
AB, GDO konusunda hassas
Birçok ülkede GDO'lu ürünlerle ilgili yasal düzenleme var. GDO pazarının en
yoğun olduğu ülkelerden ABD, Arjantin, Kanada ve Brezilya'dakiler ile AB
ülkelerindeki düzenlemeler arasındaki farklılıklar dikkat çekiyor. AB
ülkelerinde yüzde 0.9 oranının üzerindeki GDO içeren ürünlerde etiketleme
yapılması zorunlu.Ekonomik Ortak Komisyonu'na GDO'lu gıda gündemi damgasını vurdu. Pazarın hâkimi ABD, Türkiye'ye yeni düzenleme 'önerdi'.
Amerika Birleşik Devletleri'yle Türkiye arasındaki tarım görüşmelerine 'GDO cezaları' damgasını vurdu. İki ülke "Ekonomik Ortaklık Komisyonu" görüşmeleri çerçevesinde de bir süredir tarımla ilgili müzakerelerde bulunuyor. Edinilen bilgiye göre görüşmelerde Türkiye incir, nar gibi meyvelerin ABD piyasasına taze olarak girebilmesi için, gümrüklerde gereken düzenlemenin yapılması talebini dile getirdi. Buna karşın ABD, Türkiye'den genetiği değiştirilmiş ürünlerde yasaya aykırı davrananlara getirilen cezaların yenilenmesini istedi. ABD'den Türkiye'ye "Taze meyve sokmak istiyorsanız genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili yasanızdaki cezalar çok ağır ve cesaret kırıcı. Bununla ilgili bir düzenlemeyi gündeminize almalısınız" önerisi geldi.
Yetkililerden alınan bilgiye göre de özellikle incir, nar gibi meyvelerin taze olarak ABD pazarına girmesi mümkün olmuyor. Bunun temel nedenini de ABD'lilerin yoğun denetimleri ve bu nedenle meyvelerin gümrüklerde beklemesi oluşturuyor. Türkiye'nin bu talebine karşılık, ABD de farklı bir gündemle masaya geldi.
Hapis cezası var
GDO pazarının dünya lideri olan ABD'li bürokratlar, Türkiye'nin genetiği değiştirilmiş ürünlerle ilgili olarak yürürlüğe soktuğu yasaya dair rahatsızlıklarını iletti. ABD'liler yasayla genetiği değiştirilmiş ürünlerde mevzuat dışına çıkarılması durumunda ağır cezalar uygulanması döneminin başladığını dile getirdi.
Radikal gazetesinin haberine göre üst düzey bir yetkili, "Bu iki alanda da ülkeler farklı pozisyondalar. Bu nedenle de tarım konusunda çok ilerleme sağlanmıyor" diye konuştu. Türkiye'de 2010 yılında yürürlüğe giren biyogüvenlik yasasına göre, GDO ve ürünlerini kanuna aykırı olarak ithal eden, üreten veya çevreye serbest bırakan kişi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılıyor. İthal edilen veya işlenen GDO'ları veya GDO ürünlerini, ithal izninde belirtilen amaç dışında kullananlar veya satın alanlar ise dört yıldan dokuz yıla kadar hapis ve yedi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılıyor.
AB, GDO konusunda hassas
AB: Uygulamalar, 2003'te yürürlüğe giren yasaya göre yürütülüyor. Ülkelerde üretilen ya da ithal edilen GDO'lu ürünlerin tüm testleri ve risk değerlendirmeleri yapılıyor. Yüzde 0.9 oranının üzerinde GDO içeren ürünlerin paketleri üzerinde görünür şekilde GDO içerdiği yazılmak zorunda. Yüzde 0.9 oranında daha az oranda GDO içeren ürünler için etiketleme kuralları uygulanmıyor. GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ya da yumurtalar için GDO etiketlemesi yapılmıyor.
Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya, Lüksemburg ve Yunanistan'da GDO'suz ürünler "GDO içermemektedir" şeklinde etiketlenebiliyor.
ABD-Kanada: Etiketleme isteğe bağlı. Üretici kendi isteğine göre GDO kullandığını belirtebiliyor ya da belirtmeyebiliyor.
Brezilya: GDO içeren ürünlerde GDO oranı yüzde 1'in üzerinde ise etikelenmesi zorunlu.
Arjantin: GDO içeren ürünlerin etiketlenmesi isteğe bağlı.
GDO üretim alanları hızla artıyor
Dünyada genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) ekim alanı hızla artıyor. Bu rakam 1996 yılında 1.7 milyon hektardı, 2010 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 10 artarak 148 milyon hektara yükseldi. Bu ürünleri üreten ülke sayısı 1996'da 4 iken, 2010'da 29'a çıktı. Önümüzdeki 5 yılın tahminlerine göre, 11 ülkenin daha 2015 yılına kadar GDO'lu ürün üretimine başlaması ve toplam sayının 40'a ulaşması bekleniyor. GDO pazarında soya 73.3 milyon hektar alandaki üretimiyle birinci sırada bulunuyor. Soya küresel GDO pazarının da yaklaşık yüzde 50'sini oluşturuyor. İkinci sırada 46.8 milyon hektar alanla mısır yer alıyor. Mısır ekimi, toplam alanın yüzde 31'ini teşkil ediyor. Pamuk 21 milyon hektar alanda (yüzde 14), kanola 7 milyon hektar alanda (yüzde 5) üretiliyor.
ABD'li firmalar pazarın hâkimi
ABD, Brezilya, Arjantin, Hindistan ve Kanada GDO üretimi yapan ilk beş ülke olarak sıralanıyor. Bu alanda ABD'nin güçlü hâkimiyeti dikkat çekiyor. Dünyada GDO'lu tohum pazarının yüzde 90'ını da Amerikan Monsanto firması elinde tutuyor. GDO ürünleri üreten 29 ülkeden 19'u gelişmekte olan ülke, 10'u ise gelişmiş ülke niteliğinde. 2010'da GDO'lu ürünlerin yüzde 48'ini gelişmekte olan ülkeler üretirken, 2009-2010 döneminde söz konusu ülkelerdeki üretim alanları yüzde 17 oranında artış kaydetti. Gelişmiş ülkelerde ise yalnızca yüzde 5 artış gösterdi. Çin, Hindistan, Arjantin, Brezilya ve Güney Afrika gibi 5 temel gelişmekte olan ülkede yaklaşık 2.7 milyon kişi GDO'lu ürünlerin üretiminde çalışıyor. Avrupa Birliği'nde ise 8 ülke GDO'lu ürün üretimi gerçekleştiriyor.
TOHUMCULUK
ÜRETİM
Tohumluklar
tarımsal üretimin temel girdilerinin başında gelmekte olup, kaliteli tohum
kullanımı,
verimi ve üretimi artırmasının yanı sıra daha dayanıklı, daha az maliyetli ve
rekabet
gücü yüksek ürünlerin elde edilmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde
sebze sektörünün temelini oluşturan tohum sektörü son 25 yılda büyük gelişme
göstermiş, bir yandan yurt içi tohumluk üretimini artırmak, diğer yandan da
yerli tohumculuğumuzun geliştirilmesi konusunda özel sektör tarafından önemli
çalışmalar yapılmıştır.
Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde bugün itibariyle kamu
ve özel sektör tarafından yapılan ıslah çalışmaları sonucunda elde edilen yerli
çeşitlerin tohumluk piyasamızdaki payı yıllara göre ortalama % 35-40 arasında
değişmektedir. Bu oranında ise önümüzdeki 5 yıl içerisinde de %50’ye ulaşacağı
tahmin edilmektedir. Kavun, biber gibi bazı önemli sebze türlerinde ise bu oran
%80’lerin üzerine çıkmıştır. Ayrıca, ülkemizde ticarete konu olan toplam
tohumluk arzının yaklaşık %20 kadarının ithalat yoluyla karşılandığı tahmin
edilmektedir. Bu ithalatın % 70-80’i doğrudan bitkisel ürün yetiştirmede
“girdi” geri kalanı ise iç veya dış pazarlar için “sertifikalı tohumluk”
üretmede “ara malı” olarak kullanılmaktadır.
Tohumluk
üretiminde özel sektörün payının yıllar itibarıyla artmaktadır. 2005 yılında
toplam tohumluk üretiminin %45’ini özel sektör karşılarken, 2009 yılında
%62’sini karşılamaktadır.
Hibrit
ayçiçeği, hibrit mısır, patates, soya ve sebze tohumluğunun 2005 yılından bu
yana neredeyse tamamını özel sektör üretmektedir. 2005 yılında buğday
tohumluğunun %89’u kamu tarafından karşılanırken 2009 yılında %55’e düşmüştür.
Arpa tohumluğunun üretiminde ise, kamunun payı 2005 yılında %78 iken 2009
yılında %51’e düşmüştür. Türkiye’de 2010 yılında en fazla üretimi yapılan
tohumluk buğday olmuştur. Sertifikalı buğday tohumu üretimi 2005 yılına göre
%79 oranında artarak buğday tohumluğu ihtiyacının %59’unu karşılamaktadır.
Yıllar itibarıyla tohumluk üretim miktarları incelendiğinde, bazı tohumlukların
üretimi artarken bazılarının ülkenin o yıl ki üretim durumuna göre azaldığı
gözlenmektedir. 2005 yılına göre 2010 yılında üretimi en fazla artan tohumluk
cinsi soya (%8,9) olmuştur. 2010 yılındaki toplam tohumluk üretimine
bakıldığında ise, 2005 yılına göre %50 oranında artış görülmektedir.
DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE TOHUM DIŞ TİCARETİ
Uluslararası
Tohum Federasyonu (ISF) 2009 yılı tohum raporunda 7,7 milyar dolar
değerinde
olan dünya tohum ihracatında, önde gelen ülkelerin sırasıyla Hollanda (%17),
ABD (%15,4) ve Fransa (%15) olduğu belirtilmiştir. Hollanda 163 bin ton
tohumluk ihracatı yaparken, ABD 244 bin ton, Fransa ise 340 bin ton ihracat
yapmıştır. Dünya toplam tohumluk ihracat miktarı ise 2.207.938 tondur. 7,6
milyar dolar değerinde olan dünya tohumluk ithalatında ilk sırayı alan ülkeler
ABD (%10), Fransa (%9) ve Hollanda (%8) olmuştur. Miktar bakımından ise 2009
yılında dünya
tohumluk
ithalatı 2.310.731 ton olarak gerçekleşmiştir. ABD 161 bin ton, Fransa 143 bin
ton ve Hollanda 137 bin ton tohumluk ithal etmiştir. 2002 yılında 22,6 milyon
dolar olan toplam tohum ihracatımız 2011 yılında bir önceki yıla göre %18,7
artışla 118 milyon dolara ulaşmıştır. İthalatımız ise %12,1 azalarak 183,7
milyon dolara düşmüştür. 2012 yılı Ocak ayı itibariyle tohum ihracatı bir
önceki yılın aynı ayına göre %5,8 düşüşle 14,7 milyon dolar, ithalatı ise %19,6
düşüşle 16,1 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Dış ticaret verilerinde en
sevindirici gelişme ise ihracatın ithalatı karşılama oranında yaşanmış, 2009 yılında
anılan oran %43 iken 2011 yılında %64’e yükselmiştir.
2011
yılı itibariyle ülkemizin en fazla tohumluk ihraç ettiği ülkelerden ilk sırayı
16,4 milyon dolarlık değeri ile toplam tohumluk ihracatının %13,9’unun
yapıldığı Rusya Federasyonu, 2.sırayı 16,2 milyon dolar ve %13,8 pay ile
İtalya, 3. sırayı 15,6 milyon dolar ve %13,2 pay ile Ukrayna almaktadır.
2011
yılı itibariyle ülkemizin en fazla tohumluk ithal ettiği ülkelerden ilk sırayı
26,4 milyon dolarlık değeri ile toplam tohumluk ithalatının %14,4’ünün
yapıldığı Fransa, 2.sırayı 21 milyon dolar ve %11,4 pay ile İsrail, 3. sırayı
19,5 milyon dolar ve %10,6 pay ile ABD almaktadır.
Türkiye tarımda dünya 7’ncisi oldu
Üretici fiyatları, Türkiye’yi tarımda dünya 7’ncisi yaptı. Çin 2009’da dünya tarımsal hasılasında liderliğini sürdürdü ve dünya tarımsal hasılanın yüzde 23.4’ünü tek başına gerçekleştirdi.
Dünya Bankası verilerine göre, 2008’de 2.3 trilyon dolar
olan dünya tarımsal üretim
değeri yüzde 2.08 azalarak 2009’da 2.2 trilyon dolara geriledi. 515.7 milyar
dolar ile Çin, dünya tarımsal hasıla listesinde ilk sırada yer alırken,
onu 229 milyar dolar ile Hindistan,
133.1 milyar dolar ile ABD,
83.4 milyar dolar ile Brezilya
izledi.
Japonya’nın 2009 yılı tarımsal hasılası istatistikte gösterilemediği için, 2008’deki 71.3 milyar dolarlık hasıla dikkate alınarak bu ülke 6’ıncı sırada yer alırken, Türkiye, 50.8 milyar dolar ile 7. sıraya yükseldi. Tarımsal hasıla, üretim miktarını göstermediği için, söz konusu istatistik, ülkelerin üretim miktarına göre dünya tarımındaki yerini göstermiyor. Tarımsal hasılanın yüksek çıkmasında, ülkedeki fiyat seviyesi önemli rol oynuyor.
Japonya’nın 2009 yılı tarımsal hasılası istatistikte gösterilemediği için, 2008’deki 71.3 milyar dolarlık hasıla dikkate alınarak bu ülke 6’ıncı sırada yer alırken, Türkiye, 50.8 milyar dolar ile 7. sıraya yükseldi. Tarımsal hasıla, üretim miktarını göstermediği için, söz konusu istatistik, ülkelerin üretim miktarına göre dünya tarımındaki yerini göstermiyor. Tarımsal hasılanın yüksek çıkmasında, ülkedeki fiyat seviyesi önemli rol oynuyor.
Tohumluk ihracatı da ithalatı da arttı
TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
Tohumlukta 2011 yılında 173,9 milyon dolarlık ithalat, 111,7 milyon dolarlık ihracat
yapıldı.
ürkiye Ziraat Odaları Birliği
(TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tohumlukta 2011 yılında
173,9 milyon dolarlık ithalat,
111,7 milyon dolarlık ihracat
yapıldığını bildirdi.
Bayraktar, yerli ıslah oranının hububatta yüzde 98'e, çeltik, nohut ve mercimekte yüzde 100'e ulaşmasına rağmen yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranının yüzde 30-35'te kaldığını belirtti.
TZOB Başkanı Bayraktar, yaptığı açıklamada, temel üretim girdisi tohumun tek başına da bir gıda materyali özelliği taşıdığını ve verimliliğe etkisi en fazla olan girdilerden birisi olduğunu ifade ederek, bundan dolayı tohum üretiminin artırılması ve tohum ihtiyacının yurt içinden karşılanması önem taşıdığını vurguladı.
Türkiye'de tohumluk üretiminin son yıllarda yapılan çalışmalar neticesinde gelişme gösterdiğini, üretim ve çeşitlerde artış sağlandığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
''Yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranı yüzde 30–35'ler seviyesine ulaştı. Ülkemiz üretiminde yer alan hububat çeşitlerinin yüzde 98'i, çeltik, nohut ve mercimek çeşitlerinin yüzde 100'ü yerli ıslahçılarımız tarafından geliştirildi. Endüstri bitkileri ve yem bitki çeşitlerinin ise yüzde 20 ile yüzde 100 arasında değişen oranları, yine yerli uzmanlarımız tarafından ıslah edildi. Standart sebze çeşitlerinden ise domatesin yüzde 50'si, biberin yüzde 30'u, patlıcanın yüzde 55'i ve salatalığın yüzde 100'ü yerli ıslahçılarımız tarafından geliştirildi.''
Tohumluk üretimi 500 bin tonun üzerine çıktı
Türkiye'nin toplam tohumluk üretiminin 2002-2011 döneminde 145 bin tondan 500 bin tonun üzerine çıktığına dikkati çeken TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şöyle devam etti:
''Son 10 yıllık süreçte miktar olarak ithalatta yüzde 77, ihracatta ise yüzde 293 oranında artış gerçekleşti. Toplam tohumluk ihracatı, 2002 yılında 8 bin 112 ton iken 2011 yılına gelindiğinde yüzde 293'lük artışla yaklaşık 31 bin 854 tona çıktı. 2002 yılında 17 milyon 320 bin dolar olan ihracat, 2011 yılına kadar yüzde 545 oranında artarak 111 milyon 682 bin dolara yükseldi. Son on yıllık süreçte toplam 546 milyon dolarlık ihracat yapıldı.
Tohumluk ithalatı ise 2002 yılında 19 bin 227 ton iken, 2011 yılına kadar yüzde 77 oranında artarak 33 bin 979 tona yükseldi. İthalata ödenen para 2011 yılında, 173 milyon 868 bin doları buldu.''
En fazla ithalatın 21 bin 544 tonla endüstri bitkileri tohumluklarında yapıldığını belirten Bayraktar, 2002 yılında 913 ton olan tarla bitkileri tohumluğu ithalatının da 2011 yılına kadar yüzde 330 oranında artarak 3 bin 939 tona, 403 ton olan toplam yem bitkileri ithalatının ise yüzde 450 oranında artarak 2 bin 220 tona çıktığını kaydetti.
Sebze tohumluğu ithalatı
Değer olarak ithalatın yüzde 65'ini sebze tohumluğu oluşturduğunu bildiren Bayraktar, ''2011 yılında yapılan 33 bin 979 tonluk ithalatta 21 bin 544 tonla endüstri bitkileri yüzde 63,4'lik payla ilk sırada olmasına rağmen ithalata ödediğimiz dövize baktığımızda 173 milyon 868 bin doların 112 milyon 361 bin dolarını oluşturan sebze tohumluğu ithalatı ilk sırada yer aldı'' dedi.
Toplam 1976 ton olan sebze tohumluğu ithalatına miktar olarak bakıldığında en fazla ithalatın 638 tonla Ukrayna'dan yapıldığını, bu ülkeyi 444 tonla Danimarka, 286 tonla Çin, 185 tonla İtalya, 127 tonla ABD, 69 tonla Hollanda ve 65 tonla Fransa'nın izlediğini kaydeden Bayraktar, kamuoyunun gündemini sürekli meşgul eden İsrail'in ise yaklaşık 9 ton 814 kilogramla ithalatla 12. sırada yer aldığına dikkati çekti.
Bayraktar, sebze tohumluğu ithalatı için ödenen tutar dikkate alındığında 2011 yılı için 20 milyon 857 bin dolarla İsrail'in birinci sırada yer aldığını, bu ülkeyi 14 milyon 207 bin dolarla Çin ve 13 milyon 672 bin dolarla Fransa'nın izlediğini belirtti.
İsrail'in miktar olarak tohumluk ithalatındaki payı binde 1,3
İsrail'den yapılan 9 ton 814 kilogram sebze tohumluğu ithalatının 2011 yılı toplam sebze tohumluğu ithalatının binde 5'ini oluşturduğuna dikkat çeken Bayraktar, toplam tohumluk ithalatına bakıldığında ise 33 bin 979 tonluk ithalatın 45 ton 64 kilogramının yani binde 1,33'ünü İsrail'den yapıldığını bildirdi.
2010 yılında İsrail'den yapılan 29 ton 639 kilogramlık ithalatın 2011 yılında yüzde 52 oranında artarak 45 ton 64 kilograma çıktığını belirten Bayraktar, sebze tohumluğuna bakıldığında, 2010'da 8 ton 238 kilogram olan ithalatın 2011 yılında yüzde 19,1 artarak 9 ton 814 kilograma çıktığını söyledi.
İsrail'den başta sebze tohumluğu olmak üzere mısır, buğday, pamuk ve ayçiçeği tohumluğu ithalatının yapıldığına işaret eden Bayraktar, ''İsrail'den miktar olarak fazla bir ithalatımız olmamasına rağmen, ithal edilen tohumlukların kalitesi nedeniyle ödenen döviz sebze tohumluğunda 20,9 milyon dolar oldu'' dedi.
Bayraktar, hastalık ve zararlılara dayanıklı, sanayinin ihtiyacına yönelik üstün nitelikli çeşitleri talep eden üreticilerin tercihi doğrultusunda ithalat yapıldığını ifade etti.
Hibrit tohumluk ithal ediliyor
Türkiye'de hibrit sebze tohumlukları ile hibrit mısır ve patates gibi bazı türlerde sertifikalı tohumlukların yurt içi üretimlerinin yetersiz olduğu için ithal edildiğini belirten Bayraktar, hibrit tohumluğun üretiminin güçlü bir Ar-Ge altyapısı ve uzun yıllar süren çalışmalar gerektirdiğinden ülkede henüz yeterli düzeyde üretim yapılamadığını söyledi.
Ülke olarak tohumluk üretiminde ağırlık verilmesi gereken konuları tespit ederek, tohumculuk sektörümüzün teknolojik olarak dışa bağımlılığının azaltılması ve yerli teknoloji kullanımının yaygınlaştırılmasının sağlanması gerektiğini ifade eden Bayraktar, sebze tohumluğu başta olmak üzere, yeni çeşit geliştirmek için Ar-Ge'ye yönelik çalışmalara hız verilmesinin son derece önemli olduğunu ifade etti.
Çiftçinin uygun fiyatla tohum temin etmesi önemli
Türkiye'de girdi fiyatlarının dünyada rekabet içinde olunan ülkelere göre yüksek seyrettiğini ve dolayısıyla üretim maliyetlerinin de arttığını bildiren Bayraktar, çiftçilerin uygun fiyatla tohum temin etmesinin verimli ve kaliteli üretimin devamlılığı bakımından önem arz ettiğini kaydetti.
Bayraktar, tohumluk fiyatlarının düşük tutulması gerektiğini, çiftçilerin sertifikalı tohumluk kullanımına özendirilmesi için verilen desteklerin artırılarak devam etmesinin, sertifikasız kaçak tohumluk üretimi ve satışının daha sıkı denetlenmesinin zorunlu olduğunu vurguladı.
Bayraktar, yerli ıslah oranının hububatta yüzde 98'e, çeltik, nohut ve mercimekte yüzde 100'e ulaşmasına rağmen yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranının yüzde 30-35'te kaldığını belirtti.
TZOB Başkanı Bayraktar, yaptığı açıklamada, temel üretim girdisi tohumun tek başına da bir gıda materyali özelliği taşıdığını ve verimliliğe etkisi en fazla olan girdilerden birisi olduğunu ifade ederek, bundan dolayı tohum üretiminin artırılması ve tohum ihtiyacının yurt içinden karşılanması önem taşıdığını vurguladı.
Türkiye'de tohumluk üretiminin son yıllarda yapılan çalışmalar neticesinde gelişme gösterdiğini, üretim ve çeşitlerde artış sağlandığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
''Yerli hibrit sebze çeşitlerinin kullanım oranı yüzde 30–35'ler seviyesine ulaştı. Ülkemiz üretiminde yer alan hububat çeşitlerinin yüzde 98'i, çeltik, nohut ve mercimek çeşitlerinin yüzde 100'ü yerli ıslahçılarımız tarafından geliştirildi. Endüstri bitkileri ve yem bitki çeşitlerinin ise yüzde 20 ile yüzde 100 arasında değişen oranları, yine yerli uzmanlarımız tarafından ıslah edildi. Standart sebze çeşitlerinden ise domatesin yüzde 50'si, biberin yüzde 30'u, patlıcanın yüzde 55'i ve salatalığın yüzde 100'ü yerli ıslahçılarımız tarafından geliştirildi.''
Tohumluk üretimi 500 bin tonun üzerine çıktı
Türkiye'nin toplam tohumluk üretiminin 2002-2011 döneminde 145 bin tondan 500 bin tonun üzerine çıktığına dikkati çeken TZOB Genel Başkanı Bayraktar, şöyle devam etti:
''Son 10 yıllık süreçte miktar olarak ithalatta yüzde 77, ihracatta ise yüzde 293 oranında artış gerçekleşti. Toplam tohumluk ihracatı, 2002 yılında 8 bin 112 ton iken 2011 yılına gelindiğinde yüzde 293'lük artışla yaklaşık 31 bin 854 tona çıktı. 2002 yılında 17 milyon 320 bin dolar olan ihracat, 2011 yılına kadar yüzde 545 oranında artarak 111 milyon 682 bin dolara yükseldi. Son on yıllık süreçte toplam 546 milyon dolarlık ihracat yapıldı.
Tohumluk ithalatı ise 2002 yılında 19 bin 227 ton iken, 2011 yılına kadar yüzde 77 oranında artarak 33 bin 979 tona yükseldi. İthalata ödenen para 2011 yılında, 173 milyon 868 bin doları buldu.''
En fazla ithalatın 21 bin 544 tonla endüstri bitkileri tohumluklarında yapıldığını belirten Bayraktar, 2002 yılında 913 ton olan tarla bitkileri tohumluğu ithalatının da 2011 yılına kadar yüzde 330 oranında artarak 3 bin 939 tona, 403 ton olan toplam yem bitkileri ithalatının ise yüzde 450 oranında artarak 2 bin 220 tona çıktığını kaydetti.
Sebze tohumluğu ithalatı
Değer olarak ithalatın yüzde 65'ini sebze tohumluğu oluşturduğunu bildiren Bayraktar, ''2011 yılında yapılan 33 bin 979 tonluk ithalatta 21 bin 544 tonla endüstri bitkileri yüzde 63,4'lik payla ilk sırada olmasına rağmen ithalata ödediğimiz dövize baktığımızda 173 milyon 868 bin doların 112 milyon 361 bin dolarını oluşturan sebze tohumluğu ithalatı ilk sırada yer aldı'' dedi.
Toplam 1976 ton olan sebze tohumluğu ithalatına miktar olarak bakıldığında en fazla ithalatın 638 tonla Ukrayna'dan yapıldığını, bu ülkeyi 444 tonla Danimarka, 286 tonla Çin, 185 tonla İtalya, 127 tonla ABD, 69 tonla Hollanda ve 65 tonla Fransa'nın izlediğini kaydeden Bayraktar, kamuoyunun gündemini sürekli meşgul eden İsrail'in ise yaklaşık 9 ton 814 kilogramla ithalatla 12. sırada yer aldığına dikkati çekti.
Bayraktar, sebze tohumluğu ithalatı için ödenen tutar dikkate alındığında 2011 yılı için 20 milyon 857 bin dolarla İsrail'in birinci sırada yer aldığını, bu ülkeyi 14 milyon 207 bin dolarla Çin ve 13 milyon 672 bin dolarla Fransa'nın izlediğini belirtti.
İsrail'in miktar olarak tohumluk ithalatındaki payı binde 1,3
İsrail'den yapılan 9 ton 814 kilogram sebze tohumluğu ithalatının 2011 yılı toplam sebze tohumluğu ithalatının binde 5'ini oluşturduğuna dikkat çeken Bayraktar, toplam tohumluk ithalatına bakıldığında ise 33 bin 979 tonluk ithalatın 45 ton 64 kilogramının yani binde 1,33'ünü İsrail'den yapıldığını bildirdi.
2010 yılında İsrail'den yapılan 29 ton 639 kilogramlık ithalatın 2011 yılında yüzde 52 oranında artarak 45 ton 64 kilograma çıktığını belirten Bayraktar, sebze tohumluğuna bakıldığında, 2010'da 8 ton 238 kilogram olan ithalatın 2011 yılında yüzde 19,1 artarak 9 ton 814 kilograma çıktığını söyledi.
İsrail'den başta sebze tohumluğu olmak üzere mısır, buğday, pamuk ve ayçiçeği tohumluğu ithalatının yapıldığına işaret eden Bayraktar, ''İsrail'den miktar olarak fazla bir ithalatımız olmamasına rağmen, ithal edilen tohumlukların kalitesi nedeniyle ödenen döviz sebze tohumluğunda 20,9 milyon dolar oldu'' dedi.
Bayraktar, hastalık ve zararlılara dayanıklı, sanayinin ihtiyacına yönelik üstün nitelikli çeşitleri talep eden üreticilerin tercihi doğrultusunda ithalat yapıldığını ifade etti.
Hibrit tohumluk ithal ediliyor
Türkiye'de hibrit sebze tohumlukları ile hibrit mısır ve patates gibi bazı türlerde sertifikalı tohumlukların yurt içi üretimlerinin yetersiz olduğu için ithal edildiğini belirten Bayraktar, hibrit tohumluğun üretiminin güçlü bir Ar-Ge altyapısı ve uzun yıllar süren çalışmalar gerektirdiğinden ülkede henüz yeterli düzeyde üretim yapılamadığını söyledi.
Ülke olarak tohumluk üretiminde ağırlık verilmesi gereken konuları tespit ederek, tohumculuk sektörümüzün teknolojik olarak dışa bağımlılığının azaltılması ve yerli teknoloji kullanımının yaygınlaştırılmasının sağlanması gerektiğini ifade eden Bayraktar, sebze tohumluğu başta olmak üzere, yeni çeşit geliştirmek için Ar-Ge'ye yönelik çalışmalara hız verilmesinin son derece önemli olduğunu ifade etti.
Çiftçinin uygun fiyatla tohum temin etmesi önemli
Türkiye'de girdi fiyatlarının dünyada rekabet içinde olunan ülkelere göre yüksek seyrettiğini ve dolayısıyla üretim maliyetlerinin de arttığını bildiren Bayraktar, çiftçilerin uygun fiyatla tohum temin etmesinin verimli ve kaliteli üretimin devamlılığı bakımından önem arz ettiğini kaydetti.
Bayraktar, tohumluk fiyatlarının düşük tutulması gerektiğini, çiftçilerin sertifikalı tohumluk kullanımına özendirilmesi için verilen desteklerin artırılarak devam etmesinin, sertifikasız kaçak tohumluk üretimi ve satışının daha sıkı denetlenmesinin zorunlu olduğunu vurguladı.
Meyve
ve Sebze ile ilgili kavramlar ve GDO
Doğal Ürünler: Bu ürünler tamamen doğal koşullarda
üretilen ürünlerdir. Kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanmadan, doğal
tohumlarla üretilirler.
Organik Ürünler: Bitkisel üründe kalıntı bırakmayan,
bitki yoluyla hayvana ve insana geçebilecek özel izinli kimyasalların uygun
biçimde kullanımıyla elde edilen ürünlerdir. Başka bir ifade ile gerçek anlamda
doğal ürün değil ancak zararlı kimyasal içermeyen ürünlerdir.
Aşılı Ürünler: Bunlar iki doğal ürünün
birleştirilmesiyle elde olunan ürünlerdir.Güçlü kökü olan fideler üzerine
kıymetli fideler aşılanır. Böylece hem ürün kalitesi iyileştiriliyor hem de
daha kıymetli ürün elde olunur. Örneğin çevre koşulları ve hastalıklara karşı
daha dayanıklı olan menengiç kökü üzerine antep fıstığı aşılanmaktadır.
Hibrit (melez) ürünler: Aynı tür veya aynı cinse ait iki farklı
tohum birleştirilerek daha güçlü ve daha verimi yüksek tohumlar
üretilebilmektedir.
Genetiği Değiştirilmiş Organizma:
Bir
canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya mevcut genetik
yapıya müdahale edilmesi yoluyla yeni genetik özelikler kazandırılmasını
sağlayan modern biyoteknoloji tekniklerine gen teknolojisi,
gen
teknolojisi kullanılarak doğal süreçler ile edinilmesi mümkün olmayan yeni
özellikler kazandırılmış organizmalara da "Genetik Yapıları
Değiştirilmiş Organizma (GDO)= Geneticaly Modified Organisms (GMO) veya
uluslararası kullanımı ile "Living Modified Organism (LMO)= Değiştirilmiş
Canlı Organizmalar adı verilmektedir.
Ülkemizde ise
genetik yapısı değiştirilmiş tarımsal ürünleri ayırmak için genel bir isim
olarak "Transgenik ürün" de denilmektedir.
Genetik Değişiklik Nasıl Yapılır?
Genetiği
değiştirilmiş ürünler genetik mühendisliği yöntemleri ile elde edilmektedir.
İstenen gen bir organizmadan diğerine aktarılmaktadır. Aktarılacak genin bitki
genomuna yerleştirilmesi için iki temel yöntem kullanılmaktadır.
Birincisi gen
silahı denen aletle yapılmaktadır. Ikinci metodda ise genin bitkiye
yerleştirilmesi için bakteriler kullanılmaktadır.
GDO'lar niçin bu kadar tartışma konusu
olmaktadır?
Gen teknolojisi ve
gen transferi çalışmalarının günümüzde ön plana çıkardığı tartışmalardan biri
de transgenik ürünlerin genetik manipulasyonlar sırasında istenmeyen ve
öngörüIemeyen genetik özellikler kazanması konusundadır. Istenmeyen özellikleri
kazanmış transgenik canlılar ve bunların ürünlerinin insan, hayvan ve çevre
sağlığı açısından sorunlar yaratabileceği düşünülmektedir.
Sosyo-ekonomik ve etik yaklaşımlar?
Pahalı
tohum ~ Küçük çiftçilerin bu durumdan zarar görmesi
~
Gıda yardımı kapsamında GDO'lu ürünlerin kullanılmasının etik olmaması
~
Bu teknolojiyi üreten gelişmiş ülkelerin dünya gıda ticaretini ellerinde
tutmaları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerdeki gıda güvencesini olumsuz
etkilemeleri
~
Bu ürünlerin genetik değiştirildiklerine dair etiketlenmemelerinin etik
olmaması
~ Organik ve diğer
sürdürülebilir tarım yöntemlerine zarar vermesi
GDO'lu ürünlerin potansiyel yararları
nelerdir?
Verimliliğin
artması
Çiftçilik
maliyetlerinin düşmesi
Besin
öğelerince zenginleştirme
Ürünlerin
içinde yenilebilir aşılar
Uygun olmayan
koşullarda bile yetişen ürün çeşitleri
Hastalığa
dirençliliği sağlayan bir genin buğday bitkisinden çeltik bitkisine
aktarılmasında olduğu gibi, genetik mühendisliği sadece yakın akraba türler
arasında değil birbirinden çok farklı canlı türleri arasında bile gen transferi
yapılabilmesine imkan sağlamaktadır. Örnek ôlarak, bir bakteriden mısıra veya
soyaya gen transfer edilmesini verebiliriz.
Olumlu yönleriyle
kullanıldığında insanlığa büyük faydalar sağlamakla birlikte modern
biyoteknolojinin en büyük olumsuzluğu, kullandığı materyalin doğrudan "canlı"
varlıklar olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak, olumsuz kullanıma açık
olması yanında, yenilikler ile birlikte gelen bilinmeyenIerin ortaya koyduğu
riskler de ihmal edilememelidir
Modern
Biyoteknoloji en geniş kullanım alanını tarım ve hayvancılıkta bulmuştur,
Yüksek miktarda ve kalitede ürün almak amacıyla geleneksel kültür çeşitlerinin
veya bunların yabani akrabalarının genetik yapıları değiştirilmektedir, En çok
üzerinde çalışılan özellikler, hastalıklara ve zararlılara karşı dayanıklılık,
yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık, meyve olgunlaşma sürecinin değiştirilrnesi,
raf ve depolama ömrünün uzatılması ve aromanın artırılmasıdır, Gen transferinde
en başarılı olunan bitkiler domates, patates, mısır, soya fasulyesi, pamuk,
tütün ve kolzadır.
Halihazırda en çok üretimi yapılan transgenik
bitkiler:
Ürün Yeni Özellik
Soya Fasulyesi Herbisite dayanıklı
Soya Fasulyesi Yüksek OIeik Asitli
Kanola Herbisite dayanıklı
Kanola Yüksek Lauratlı
Kanola Yüksek Oleikasitli
Mısır Insekte Dayanıklı
Mısır Herbisite dayanıklı
Pamuk Herbisite dayanıklı
Parmuk Insekte dayanıklı
Papaya Vürüse dayanıklı
Patates Insekte dayanıklı
Patates Vürüse dayanıklı
Kabak Vürüse dayanıklı
Domates Olgunlaşması geciktiriimiş
Domates
Herbisite dayanıklı
2030′a kadar ikinci bir Dünya bulmalıyız
Bilim insanları, insanların doğal kaynakları tüketme hızında bir değişiklik yaşanmazsa, 2030 yılında ikinci bir Dünya’ya ihtiyacımız olacağını belirtti.
Hızla artan nüfus, şehirlere yaşanan büyük göç, artan enerji tüketimi ve önüne geçilemeyen karbon dioksit salımı, Dünya kaynaklarının hiç olmadığı kadar hızlı tüketilmesine neden oluyor. Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde gelecek ay düzenlenecek Rio+20 çevre konfreransı öncesinde uyarıda bulunan bilim insanları, “Dünya’nın ömrünü uzatmak için insanlığın elinden gelen çabayı göstermediğini” belirtti.Dünya kaynaklarının korkutucu bir hızda azaldığını gösteren Living Planet raporu, dün yayımlandı. Rapora göre, doğal kaynaklara olan talep, 1996’dan bu yana iki katına çıktı. Bu da, insanların bir yılda tükettiği yenilenebilir enerjinin geri dönüşümü için 1,5 yıla ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Rapor, bu tüketim hızıyla gidilirse, insanlığın kaynak talebini karşılamak için ikinci bir Dünya’ya muhtaç olduğumuzu gösterdi.
Raporda dikkat çekilen bir nokta, ilk Rio çevre zirvesinin yapıldığı 1992 yılından bu yana, uluslararası çevre konferansları hızla artmış olmasına rağmen, tüketim hızında bir yavaşlama değil, hızlanma olduğu. Son 20 yıl içinde karbon salımı yüzde 40 artarken, bu artışın üçte ikisi son 10 yıl içinde gerçekleşti.
YAŞAM BİÇİMİ ZEHİRLİYOR
Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) hazırlattığı rapor, ülkelerin ekolojik ayak izi ve su kaynakları ile ormanları gibi doğal zenginliklerinin durumu değerlendirilerek yapıldı. Raporda ayrıca, 2 bin 688 hayvan türünün nüfusunda yaşanan değişimler yer aldı.
WWF İngiltere yöneticisi David Nussbaum, sekizincisi yayımlanan Livng Planet raporu hakkında, “Karbon gazlarının salımını azaltmak ve biyo-çeşitliliği korumak adına önemli adımlar attık. Ancak her iki alanda yaşanan gelişmeler çok yavaş. Ve ne yazık ki, yaşam biçimlerimizin doğa üzerinde oluşturduğu etki, aldığımız önlemleri geride bırakıyor” dedi.
Living Planet biyo-çeşitlilik indeksine göre, zengin ülkeler bu alanda 1970’li yıllardan bu yana yüzde 7’lik bir gelişim göstermeyi başardı. Bu ülkelerde doğal kaynaklar ve alanlar bir nebze korunurken, gelişmekte olan ülkelerde biyo-çeşitlilik indeksi yüzde 60 azaldı. Bu olumsuz tabloda, demografik değişimler büyük rol oynadı.
KARBON AYAK İZİ BÜYÜYOR
Uluslararası düşünce kuruluşu Global Footprint Network verilerine göre, 1992’den bu yana dünya şehirlerindeki nüfus yüzde 45 arttı. Ayıca, şehirlerde yaşayan insanların, kırsal kesimde yaşayanlara kıyasla, karbon ayak izleri daha fazla. Örnek olarak, Pekin’de yaşayan bir Çinli’nin, kırsal alanda yaşayan bir Çinliye kıyasla karbon ayak içi üç kat fazla. Bunun en büyük nedeni ise özel araç sahibi olunması.
Su kaynaklarının sürekliliği, artan nüfus ve tarım ithiyacı karşısında bilim insanlarını endişelendiren bir diğer husus. Araştırmacılar, gıda ihtiyacının tatlı su ekosistemleri ve balıkçılık bölgeleri üzerinde çok büyük bir baskı kurduğunu ifade etti.
WWF-İngiltere’nin tatlı su ekosistemleri bölümü yöneticisi David Tickner, “Living Planet indeksine göre, biyo-çeşitlilik en çok tropikal bölgelerde düşüş gösterdi. Bu bölgelerde 1970’lerden bu yana yüzde 70 oranında azalma oldu” yorumunda bulundu.
Bilim insanları, gelecek adına bir ümidin, dünya nüfusunun en yüksek limite ulaşması ve artışının yavaşlamaya başlaması olacağını belirtti. 2011’de dünya nüfusu 7 milyara ulaşırken, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), 1992’den bu yana nüfus artışının dünya genelinde yüzde 1.65’ten yüzde 1.2’ye indiğini, kadınların ortalama doğum yapma oranının 2.5 çocuk olduğunu belirtti.
Kaynaklar: http://blog.milliyet.com.tr/Sebze_tohumu__Israil_ve_Hibrit_toh/Blog/?BlogNo=272607
Radikal(http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3 ArticleID=1083696&CategoryID=42)
www.food.hacettepe.edu.tr
www.ekonomi.milliyet.com.tr
www.ulusaltarim.com
www.ibp.gov.tr
www.ekonomi.haberturk.com
Tohumculuk Teknolojisi taban puanları 2020 açıklandı. Resmi veriler ışığında önlisans için hazırladığımız Tohumculuk Teknolojisi başarı sıralaması 2019 ‘da ayrıca iki yıllık Tohumculuk Teknolojisi bölümü hakkında bilgi vermeye çalışmaktayız. Bunun yanında kontenjanlara da yer veriliyor. https://yksdestek.com/tohumculuk-teknolojisi-2-yillik-taban-puanlari/
YanıtlaSil