MAX
WEBER ve İSLAM MEZHEPLERİ
Michael COOK∗
Çev.: CelaleddinÇELİK∗
ÖZET
“Mezhep” ve
“Kilise” kavramları, farklı toplumsal ve dini tarih içinde kazandıkları özel
anlamları dikkate alınarak kullanılmaları gereken özel kategorilerdir. Ancak bu
kavramlar zaman zaman İslami bağ-lamda da dikkatsizce ifade edilmektedirler.
Michael Cook bu yazı-sında, Weber’in İslam’la ilgili yazılarında dile getirdiği
mezhep ve ki-lise kavramların ın, İslam dünyasında ortaya çıkan grupları ve
özel-likle mezhepleri tanımlamada uygun enstrümanlar olarak
kullanı-lamayacağını savunmaktadır. Cook, ayrıca Weberin yazdıklarından
hareketle kavramların eleştirel bir tasnifini yapmaktadır.
Anahtar
Kelimeler: Mezhep, Kilise, Cemaat, Max Weber,
İslam.
Bu makalenin
konusuna iki şekilde yaklaşılması mümkündür. Birinci yaklaşım, başlıktaki
birleşimi iki farklı unsurun birlikteliği-ni temellendiriyormuş gibi
kavramaktan oluşur. O zaman söze Weber’le başlanır ve yine onun sözleriyle
bitirilir. Bu arada mümkün mertebe İslam mezhepleri hakkında da
sözedilebilirdi. Böyle bir giri-şim, bilhassa “X ve İslam” konulu başka
çalışmalara da kolaylıkla dönüştürülebileceği için cazip olurdu. Burada
uygulanan alternatif yaklaşım ise, bu birleşimin boş bir bağlantı olmadığını
göstermekte-
∗ Michael Cook, “Max Weber und islamische Sekten”, Max
Webers Sicht des Islams, Suhrkamp Verlag, Frankfurt am Main 1987, 334-341.
∗ Yrd.Doç.Dr., Erciyes Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi, Din Sosyolojisi ABD.
dir; ayrıca bu
girişimin meseleyi kısaca özetleme gibi bir avantajı da vardır.
Bu
derlemenin editörleri tarafından bana özellikle Weber’in “mezhep” kavramının
“kilise” den farkl ı olarak İslami bağlama nasıl dönüştürülebileceğini inceleme
görevi verildi. Bir islambilimcinin dikkatsizce “mezhep” olarak kabul ettiği
gruplar, Weberyen anlamda bu spesifik tanımlamaya ne ölçüde uygun düşüyor ve
eğer bu tanım-lama uygun değilse, bunun sebebi nedir?
Konuya
Weber’in “kilise” ve “mezhep” arasında yaptığı ayrımı tam olarak anlama
çabasıyla başlıyoruz. Bu ayrımda ana noktalar şu şekilde biçimlenmektedir:
(1)
Üyelik. Kilise, bütün toplumu kuşatan
zorunlu bir kurum-dur ve genelde içinde doğulduğu için ona ait olunur. Bir
mezhebe ise dernekte olduğu gibi seçim sonucu ve gönüllü olarak
katılınır; önşart ise kişinin kendisi ile diğerlerinin karşılıklı
kararına dayanmasıdır.1
(2)
Yönetim
Biçimi (Otorite Yapısı).
Kilise hiyerarşik bir organi-zasyondur, mezhep ise eşitleyici bir cemaattir. Bu
sebeple kilise bir “resmi karizmanın yöneticileri ve mensuplarından” oluşur2 ve “pro-fesyonel ruhbanlık sınıfı” tarafından yönetilir.3 Buna karşılık mezhep ise yalnızca kişisel karizmanın
nitelediği kişilerden oluşan bir cema-at4
olup, bu durum onun içsel iktidar yapısını da yansıtır. “İstikrarlı mezhepler
tamamen cemaat hakimiyeti prensibine bağlıdırlar”.5 Ka-bul etmek gerekir ki, kiliselerin belli ölçüde cemaat
karakteri taşıma-ları6 ve mezheplerin ekonomik ve pedagojik
ilgilere hizmet eden mun-tazam görevliler geliştirmesine7 ilişkin aykırılıklar o kadar da açık değildir. Ancak ilke
açıktır: saf mezhepler cemaat aracılığıyla- vasıta-sız demokratik bir yönetimde
ısrar ederler.8
(3)
Siyasal
Karakter. Kilise özünde
siyasetle ilişkisiz bir kurum olamayacak kadar toplumla iç içe
geçmiştir. Buna karşılık her ne kadar olumsuz bir şekilde olsa da, siyasal
iktidara ilişkin olarak mezheplerin konumu özgün ve son derece önemlidir. Çünkü
mezhep-ler spesifik olarak anti-politik ya da apolitik yapılardır.9Bu özellikle
1
Özellikle
bir kilise içinde doğmuş olma anlamındaki kurumsal karakter, onu mez-hepten
ayırt ediyor; Onun karakteristik özelliği, yalnızca dini nitelikli kişileri
içeren bir birlik olmasıdır. Max Weber, Wirtschaft und Gesellschaft:
Grundriß der verstehenden Soziologie, 5. Aufl., Tübingen 1972, s.30.
2
Weber, WuG, s.693.
3 Weber, WuG, s.692.
4
Weber, WuG, s.693.
5 Weber, WuG, s.722.
6
Weber, WuG, s.277.
7 Weber, WuG, s.724.
8
Ebd.
9
Ebd.
“kendilerinin
dışında bulunanlar onları ilgilendirmedi ği için” bir mezhebin kendi haline
bırakılmak istemesine bağlıdır. Bu yüzden mezhep, devlet ve kilisenin
ayrışmasında (laiklik) hoşgörünün tarafı-nı tutar.10
Weber,
yaklaşık olarak şemadaki ayrımı
teklif etmektedir:
|
KİLİSE
|
MEZHEP
|
Üyelik
|
Zorunlu
|
Gönüllü
|
|
(Kuşatıcı)
|
(Seçmeli)
|
Yönetim Yapısı
|
Hiyerarşik
|
Cemaat
|
|
|
|
Siyasal Karakter
|
Siyasetle ilgili
|
Siyaset karşıtı veya
|
|
|
apolitik
|
Bu
açık bir ayrım gibi görünmektedir. Ancak öncelikle bunu İslami olgulara
uyguladığımızda, Weber'in dinî teşkilatlanma yapıla-rının tasnifinde ayrıntılı
bir kategorik sistem ortaya koymadığını tes-pit ediyoruz. Gerçek dünyada böyle
bir organizasyonla karşılaş tığı-mızda, onun bir kilise veya mezhep, ya da
mesela bir hierokrasi gibi tamamen başka bir şey olması da mümkündür. İkincisi
Weber'in a-nahtar kavramlarının tanımlamaları da bulunmamaktadır; O yalnız-ca
farklılıkları ortaya koymaktadır. Weber kilise ve hierokrasi arasın-da bir
ayrıma gittiği zaman11, kilise ve devletle ilgili
düşüncelerinin diğer yönleri de başka kavramsal sınırlılıklar olarak önemli
hale gelir. Üçüncüsü, Weber ‘kilise’ ve ‘mezhep’ arasındaki ayrımlarında hiçbir
zaman formel bir tanımlama yapmamıştır. Bu yüzden yukarıda Weber’in
düşüncelerine dayalı olarak ortaya konan üç kısımlı şema, esasen benim yapmış
olduğum bir düzenlemedir. Elbette bu tasnif beraberinde bazı belirsizlikler de
getirmektedir. Burada biraz haddi aşmış mı oldum? Kavramsal tespit ile empirik
bulgular arasında yan-lış bir sınır mı çektim? Ya da üç unsur (üyelik, yönetim
biçimi ve si-yasal karakter) arasındaki ilişkiyi yanlış ve eksik olarak mı
tanımla-dım?
Bunları
kendi listemdeki birinci ölçüt olan “üyelik” de açıklaya-bilirim. Weber bir
mezhebe katılımın, “gönüllü” olduğunu vurgula-maktadır. O zaman biz “kapalı
dinsel bir cemaatin” mezhep olamaya-cağında ısrarcı mı olacağız? Mantık, bu
konuda bize başka bir ihti-mal bırakmıyor; ancak bizzat Weber’in kendisi,
derviş meşrepli Hint “mezheplerini” içe dönük kapalı grupların bir örneği
olarak adlan-dırmaktadır.12 O zaman biz belki de burada
“gönüllülük” ilkesini zo-runlu bir şart olarak değil de, ikincil bir
karakteristik olarak, yani
10
Weber, WuG, s.725.
11
Weber, WuG, s.692.
12
Weber, WuG, s.235.
özle ilgili bazı
şeylerin tâli bir görüntüsü olarak yorumlamalıyız. Ve gerçekte Weber’de, “bir
mezhebin tamamen kendi üyelerinin gönüllü sözleşmelerine dayanmak zorunda
olduğunu” açıklarken bu tür şey-leri çağrıştırmaktadır. “O bir aristokratik
yapı olduğu için böyle ol-mak zorundadır: Dinsel bir kurum tam vas ıflı olmalı
ve o yalnızca kendisi için olmayı istemeli.”13
“Eğer üyelik, grubun seçimine daya-nıyorsa (buraya gerçekten ait olan çok az
kişiden biri olduğu için da-hil olabilir) o zaman hatta tenasüh inancına
dayanan kapalı Dürzi cemaati de Weberci anlamda bir mezhep sayılabilir. Weber
maalesef bu konuda bize kesin bir bilgi vermemektedir.
Weber’in
bu ayrımına karşı genel bir itiraz daha yapılabilir. Ka-tegorilerinin
belirsizliğinden hareketle, O’nun sözde genel kavramları, yalnızca yetersiz
soyutlamalar şeklinde çıkardığını düşünebiliriz. Do-ğal olarak genel kavramlar
normalde özel fenomenlerin araştırılma-sında oluşurlar. Weber’in “Kilise”yle
ilgili dü şünceleri, açık bir şekil-de Hıristiyan Kilisesiyle ilgili me
şguliyetinin bir sonucu olarak belir-ginleşir: Onun formel bir tanımı
bulunmadığı için, muhtemelen ş öyle ifade edilmek durumundadır: Kiliseler
“Hristiyan kilisesi gibidir”. Ay-nı şekilde Weber’in mezheple ilgili
yaklaşımları da yakın dönemlerde-ki Baptistler gibi protestan gruplara olan
ilgisinden kaynaklanır; 14 yani Weber'e göre “Baptistler gibi
olan” gruplar mezheptirler. Elbette Weber’in bu genel kavramlarının özel
kökenlere sahip olması ve bu kökenlerin Avrupa’ya özgü olması durumunda, usule
aykırı bir şey yoktur. Problem yalnızca, genelleşme sürecindeki kavramların
özel kökenlerinden bağımsız hale gelip-gelemeyeceği problemidir. Eğer
bağımsızlaşmıyorsa o zaman görünen genelliklerin arkasında muh-temelen gizli
tarihsel öncüller yer almış olacaktır. Şimdi meseleye gelmiş oluyoruz.
Weber’in
yaptığı şey, bu cezbedici ayrıma karşı dikkatli olmaktır, bundan fazlası değil.
Bunun bizim için yararlı olup-olmayacağı ise, onu empirik karmaşadan çıkarmaya
cesaret ettiğimiz zaman görüle-cektir.
Öncelikle
biz Weber'in bu ayrımını bizzat İslami bağlamda nasıl kullandığına – şayet o
bunu yaptıysa - göz atalım.15
Bir
konuda Weber açıktır: Haklı olarak İslami bir “kilise”den sözedebiliriz.16 Bununla birlikte yalnızca tâli
mülahazalardan ortaya
13
Weber,
WuG, s.721. Bir mezhep, “arasından hayırsızların uzaklaştırıldığı,
kutsalın görünen cemaatidir”, buna karşılık bir “kilise” ise haklıları da
haksızları da içine a-lır”. (WuG, s.721 f.)
14
Weber’e
göre Baptistler sosyolojik anlamda “tipik mezheplerden birisi”dir. (WuG,
s.721)
15
Muhtemelen
ben de arasıra WuG’un bu yararlı ama eksiksiz olmayan konu içeriği-nin
kurbanı oldum.
çıksa bile,
İslam'da belirgin bir şekilde mezheplerde bulunabilir. Weber Sudan Mehdi’sine
bağlı olanlardan bir mezhep olarak sözeder.17
Zaman zaman O, ayrıntılarına girmeden İslam'da münferit heterodoks mezheplerin
spesifik entelektüel karakterinden de sözeder.18 Peki ama Şiîlik, bir mezhep (yada
mezhepler) midir? Bir bölümde onların mezhep olduğu düşüncesine yakınd ır.
Hukukun tartışılması vesilesiyle Weber Şiiliği katı mezhep bağlılığının
(sekteryenliğin) özgün bir türü olarak düşünür.19 Ancak bir başka vesileyle de bunun
aksine Şiîlikten “İslâm'ın bir kilisesi” olarak sözeder.20 Peki o zaman İslam’daki diğer önemli
heteredoks akım o-lan Hâricileri ne olarak adlandıracağız? Bilebildiğim
kadarıyla Weber onlardan hiç söz etmemektedir.
Bu
düş üncelerden neler çıkarılabilir? Sünnî İ slam'ın Weberci anlamda bir
“kilise” sayılıp sayılmayacağı sorununu bir kenara b ıra-kabiliriz. Bizim de
gösterdiğimiz gibi, Weber'e göre bu konuda bir şüphe yoktur.21 İslam'da mezhep sorununa ilişkin
olarak yukarıda iyi düş ünülmüş ayrıntılı bir durum ortaya çıkmamaktadır. Weber
“İslami mezhep”lerin olduğu konusunda kesin bir görüşe sahipti, an-cak O
bunları açıklayacak çok az ipucu sunmaktadır.
Weber'in
ayrımına dayanan özgün araştırmalar yürütülmek is-tenirse, ilk olarak bir
mezhep tasavvuru ile, bir islambilimcinin bu ifadeyle kastettiği gruplar
arasında bir uyuşmazlıkla karşılaşılır. Zira bu grupların pek çoğu, muhtemelen
çoğu durumlarda sıkı bir şekilde politize olmu şlardır. Weber’e göre
Muhammed’in Dini, “temelde siya-sal yönelimli bir dindir”,22 ve dinselleşmiş siyasal eylemler
İslam’da mezhepçi (sekteryen) özsel tanımlamanın da klasik alanını oluşturur –
ki burada da çok derin ve ciddî ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Buna gö-re
islambilimcinin mezhepleri, Weberci anlamda mezhepler değildir. Bu noktada
Weber'in ayrımı, İslam’daki dinî hizipleşmenin bu karak-teristiğine
uymamaktadır. Weber, bu sonuçların farkında mıydı, ya da o böyle mi anlamak istemişti?
Muhtemelen hayır. Mehdîcilikten ve diğer İslami mezheplerden söz ettiği bölümde
o, özellikle “dinî kıyam sorumluluğu”23 öğretisiyle ilgilenir.
16
“Bu
anlamda ‘Kiliseler’ Hıristiyanlık dışında tam anlamıyla yalnızca İslam'da ve
Budizmin Lamaizm formunda ... oluşurlar” (WuG, s. 693).
17
WuG, s. 359, “Mehdici ve diğer İslami
mezhepler” konusunda bkz. Bu bağlamda Nehemia Levtzion dikkat çekicidir.
18 WuG, s. 311.
19
WuG, s. 476. Almanca metinde yalnızca “Şiilik” (Schi’iten)
mevcutken, Weber’in İngilizceye tercümesi yapılmış metinlerinde “Şii
mezhepler”den (schiitischen Sekte) söz edilebilmektedir. (WuG, s. 278)
20
WuG, s. 722.
21 Doğal olarak problem Weber’in ikinci
kriterinde, yani otorite yapısındadır.
22
WuG, s. 271.
23
WuG, s. 359.
Weber’e
daha önce obiter dicta’da yapılan bir baş ka itiraz da, si-yaset sorunu
bir tarafa bırakılsa bile, onun mezhep kavramının Şiî İslam'a pek uymadığı
şeklindedir. “Üyelik” ölçütü sayesinde belki Şiî-ler hakkında bir şeyler
öğrenebiliriz. Genel olarak bir Şiî topluluğun-da üyelik, diğer İslami gruplara
göre daha az iradeye dayalı değildir. (Şüphesiz İslam'ın ilk dönemlerindeki
uygulamalarda sonraki dö-nemlere göre daha fazla gönüllülük vardı24). Weber'in mezhepler için uygun
gördüğü seçkinlik düşüncesi, seçilmiş bir cemaatten olmak duygusu olarak Şiî
düşüncesinde ifadesini bulur. (Ancak bu 16. yüz-yıldan bu yana İran’da olduğu
gibi tamamen bir Şiî nüfusu için ge-çerli olabilir, Şiî bir azınlık için aynı
anlamı ifade etmez). Esas prob-lem ikinci ölçütte, yani “yönetim biçimi”nde
(otoritenin yapısı) ortaya çıkmaktadır. Acaba Sünnî İslam, taşıdığı daha fazla
cemaat karakteri ile Weberci anlamda bir kilise olabilir mi; ve daha fazla
hiyerarşikleşme eğilimi ile Şiî İslam Weberci anlamda bir mezhep (ve-ya
mezhepler olarak) sayılabilir mi? Orada (Şiilikte) resmi karizmaya ve kişilere
yönelik –ister Ali’ye, ister İmama, ister Mollalara - aşırı bir saygı
bulunmaktadır. Bu kritere göre Sünnilikten daha ziyade Şiîli-ğin, Weber’in
kilise kategorisinde yer almaya hakkı vardır.
Bununla
birlikte İslam'da Weberci anlamda bir mezhepleşme i-çin, Hâricilîğin son derece
uygun bir aday olduğunu düşünüyorum. Burada da siyasal zihniyet ve davranışı kriterin
dışında tutmak zo-rundayız. Ancak bu sınırlandırma sayesinde Weber’in kavramı
Hâri-cîlerle ilgili olarak çok kullanışlı hale gelir. Üyelik bakımından da biz
Hârici gruplarda cemaatin seçme karakterinin güçlü bir şekilde vur-gulandığı25 bir karakteristik buluyoruz. Bundan
başka salt kilise (ecclesia pura)26
anlamında da, Hıristiyan mezhep düşüncesi ile dik-kat çekici benzerlikler
vardır. Otoritenin yapıs ı bakımından da Hâricî topluluğu, imametle ilgili
Hâricî öğretilerinde resmi karizmayı aşağı-layan bir cemaat karakteri
taşımaktadır. Güçlü politik karakterleriyle birlikte bu Hâricî grupların
Weberci anlamda mezhep olarak kabul edilmesi mümkündür.
Bu
bulgulardan ne anlaşılmaktadır? Genel anlamda biz İslami mezhepler olarak
bilinen grupların analizinde Weber'in “kilise” ve “mezhep” ayrımının çok
aydınlatıcı olmadığı sonucuna varıyoruz. Bu
24
Weberci
anlamda gerçek bir mezhebin yalnızca oluşum süreçlerinde olabileceği ileri
sürülebilirdi. Krş. Charisma.
25
Krş. Bazı Hâricîlerin savundukları
yaklaşımlara göre, çocuklar cemaatin üyesi ola-rak kabul edilmezler, bilakis
onlar büluğ çağına girince İslama davet edilirler. (As’ari, Maqalat
al-islamiyyin, hg. V. H. Ritter, 2. Aufl, Wiesbaden 1963, s.93.
26
Krş.
Genelleşmiş bir Harici görüşü, büyük günah sahiplerinin cemaatten (dinden)
çıktığı şeklindedir (a.a.O, s. 86). Ve bkz. Azrakiliğe (Ezârika) giriş şartları
(a.a.O., s. 86, 87, bkz. WuG, s.722 f.)
kategoriler İslami
fenomenlere tekabül etmemektedirler. Bu durum neden böyle olmuştur?
Bu
bağlamda belki, Weber’e göre Hâricîlerin toplumsal pozisyon-larına bakmak,
muhtemelen yararlı olabilirdi. Daha önce de göster-diğimiz gibi, Hâricî
grupların siyasal yönelimlere sahip olması, Weberci anlamda onları mezhep
olmaktan çıkarıyor. Burada Weber'in düşüncesine göre bir mezhebin “apolitik”
karakteri, kendi-sini çevreleyen toplumdan bağımsız olma isteğinin bir
sonucuydu. Böyle bir bağımsızlık 16. yüzyılın Avrupa’sında bile o kadar kolay
elde edilemezdi. Gerçekten de bu mezheplerin bazıları Avrupa’yı ta-mamen terk
etmeye kadar gittiler. Ancak bir mezhepte esas düşünce, kendine uygun olmayan
bir toplumda, kendine ait bir alanla sınırlı kalmayı denemektir. İslam'ın ilk
dönemlerindeki Hâricî topluluklar farklı ş artlar altında biçim kazandılar.
Dinsel olarak kendini yabancı-laşmış hisseden bir grubun fiziki olarak ta o
toplumdan ayrılmasında ve kendine özgü siyasal bir hayata yönelmesinde,
genellikle içinden çıkılan toplumun egemen güçleriyle cebrî bir karşılamasında
çeşitli faktörler birlikte rol oynarlar. Bir başka deyişle Weber'in yakla
şımını paylaştığımızda, bir mezhebin as ıl amacı mevcut toplumdan ayrıl-maktır;
bir mezhebin bir bölgenin içinde sınırlı olarak ya da o bölge-nin dışındaki
alanların kazanılmasına yönelik arayışı, yani siyasal bir tavrın benimsenmesi
ya da reddedilmesi ise, tarihsel şartlara bağ-lı bir strateji sorunudur.27
Biz
bu yazıda yukarıda işaret edildiği üzere Weberci sosyolojinin açığa çıkmamış
tarihsel öncüllerini ortaya koyduk. Avrupa tarihinin göze çarpan
karakteristiği, sözde kavramların kültürel yayılımında saklıdır.
Bu
bilgiler ışığında Weber'in ayrımında düzenlemeler yapılabilir ve böylelikle
Weberyen kategoriler Hâricîlerin gerçekliğiyle daha iyi bir şekilde
örtüşebilir. Ancak buda Weber'in düşüncelerini kullan-mak değil, değiştirmek
anlamına gelir. Acaba bu, Weber'in kavramla-rını dönüştürmek çabasına değer mi?
Bunun için mevcut problemin tartışılmasında benim cevabım olumsuz olurdu. Weber
ne açıkça haklı, ne de hala ilgi çekici bir şekilde haksızdır. Bununla birlikte
O, bizim İslâmi mezhepleri tanıma ve anlama konusundaki araştırmalarımız için
kullanışlı çıkış noktaları sunmamaktadır.
27
Elbette
harici bir bölgeden önce içeriyi elde etme arzusunda olan İmâmiye Şiası gibi
müslüman gruplar da vardı; ancak bu durum tarihsel şartlara bağlı olarak
açıkla-nabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder