Birçok askeri başarı elde etmiş olan Gazi Osman Paşa, asıl şöhretini Sırp prensi Milan'ın 2 Temmuz 1876'da Osmanlı Devletine savaş ilan etmesi esnasında, Rus generallerinin kumanda ettiği Sırp ordusunu bozguna uğratması ile elde etti. 1877-78 Osmanlı Rus savaşları sırasında Plevne'yi başarı ile savundu ve bu savaş sonunda kendisine "gazilik" ünvanı verildi.
Konuyla ilgili HT Gazete Yazarları'ndan Murat Bardakçı'nın, paşa hakkındaki ''Mason muydu?'' iddiaları ile alakalı köşe yazısına göz atalım:
Başına takke giydirilip mason olduğu iddia edilen
Gazi Osman Paşa’nın hazin öyküsü
Ölümünün üzerinden
uzun seneler geçmesinden sonra gereksiz yere gündeme getirip de kalitesiz
tartışmalara konu etmediğimiz birkaç isim kalmıştı, Gazi Osman Paşa bu
kişilerden biriydi ve Paşa’nın adının etrafında da tuhaf ve garip bir kavga
koparmayı da en nihayet başardık... Hafta içerisinde çıkan haberleri herhalde
okumuşsunuzdur: Balıkesir’de Paşa’nın adını taşıyan bir okulun imam hatibe
dönüştürülmesine karar verilince yerel bir gazete, Marmara Bölge Gazetesi
kararı “Paşa takke takacak” diye manşet yapmış, Ayna Gazetesi de “Sizi asıl
rahatsız eden ...Hür Mason olduğu tescilli Gazi Osman Paşa’nın isminin
silinecek olması mı?” diye sormuş...
UCUZ REKLÂM ÇABASI
Bir imam hatip okulu açmaya karar verildiğinde o okul için yeni bir bina yapılması yerine mevcut bir okulu şeklini değiştirip imam hatibe çevirmenin nasıl bir aklın eserin olduğu konusunu bir tarafa bırakalım... Ama, işin içine tarihimizin en meşhur askerlerinden biri olan Gazi Osman Paşa’nın da karıştırılıp resmine takke monte edilmesinin yahut mason vesaire olduğu iddiasının edebin hangi çeşidiyle ifade edileceğini, bilemiyorum... Öncelikle şunu söyleyeyim: Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın “mason” olduğu konusunda yayınlanmış tek bir belge yoktur! Sadece Paşa’nın değil, tarihimizde 18. asırdan itibaren yeralan daha başka birçok önemli ismin “Türkiye’nin ilk masonları” şeklinde gösterilmesi, o grubun “Bakın, Türkiye’nin en önemli isimleri bizdendi, asırlar boyunca memleketin kaderine sadece biz hâkim olmuştuk” mesajını verebilmek maksadıyla başvurduğu ucuz ve mesnetsiz bir reklâm çabasından ibarettir... Bir örnek daha: Gazi Osman Paşa’nın masonluğu iddiasında bulunan grup, internetteki sitelerinde bundan birkaç ay öncesine kadar “İzzeddin Efendi” adında bir Şeyhülislâm’ın da kendilerinden, yani “mason” olduğunu iddia ediyordu ama Osmanlı tarihinde bu isimde bir şeyhülislâm hiçbir zaman vârolmamıştı! Bu hayâlî şeyhülislâm tantanası birkaç sene boyunca devam etti, yani uydurma isim o sitenin başköşesinde kaldı ve böyle bir hayalî şeyhülislâm yaratanlar, daldıkları uykudan uyanıp listelerinden bu uydurma adı çıkartmayı birkaç ay önce akıl edebildiler!
Yağcıoğulları ailesine mensup olan ve Tokat’ta 1833’te
dünyaya gelen Osman Nuri Paşa, 1877’deki Plevne müdafaasından sonra Ruslar’a
esir düştü, birkaç ay Rusya’da kaldı ve savaş esirinden ziyade bir kahraman
muamelesi gördü. Sonra İstanbul’a döndü, zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid
tarafından “Gazi” unvânı verilerek “Mâbeyn-i Humâyun Müşîri” yani “saray
maraşalı” yapıldı, dört oğlundan ikisi padişahın iki kızı ile evlendirildi ve
Paşa 1900 senesinin 5 Nisan’ındaki vefatına kadar Yıldız Sarayı’nda, hükümdarın
gözünün önünde UCUZ REKLÂM ÇABASI
Bir imam hatip okulu açmaya karar verildiğinde o okul için yeni bir bina yapılması yerine mevcut bir okulu şeklini değiştirip imam hatibe çevirmenin nasıl bir aklın eserin olduğu konusunu bir tarafa bırakalım... Ama, işin içine tarihimizin en meşhur askerlerinden biri olan Gazi Osman Paşa’nın da karıştırılıp resmine takke monte edilmesinin yahut mason vesaire olduğu iddiasının edebin hangi çeşidiyle ifade edileceğini, bilemiyorum... Öncelikle şunu söyleyeyim: Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın “mason” olduğu konusunda yayınlanmış tek bir belge yoktur! Sadece Paşa’nın değil, tarihimizde 18. asırdan itibaren yeralan daha başka birçok önemli ismin “Türkiye’nin ilk masonları” şeklinde gösterilmesi, o grubun “Bakın, Türkiye’nin en önemli isimleri bizdendi, asırlar boyunca memleketin kaderine sadece biz hâkim olmuştuk” mesajını verebilmek maksadıyla başvurduğu ucuz ve mesnetsiz bir reklâm çabasından ibarettir... Bir örnek daha: Gazi Osman Paşa’nın masonluğu iddiasında bulunan grup, internetteki sitelerinde bundan birkaç ay öncesine kadar “İzzeddin Efendi” adında bir Şeyhülislâm’ın da kendilerinden, yani “mason” olduğunu iddia ediyordu ama Osmanlı tarihinde bu isimde bir şeyhülislâm hiçbir zaman vârolmamıştı! Bu hayâlî şeyhülislâm tantanası birkaç sene boyunca devam etti, yani uydurma isim o sitenin başköşesinde kaldı ve böyle bir hayalî şeyhülislâm yaratanlar, daldıkları uykudan uyanıp listelerinden bu uydurma adı çıkartmayı birkaç ay önce akıl edebildiler!
yaşadı.
TORUNLARI GÜLÜYOR
Sultan Abdülhamid’in Paşa’ya unvanlar vermesinin yanısıra kendisine dünür yapmasının ama sarayda yanıbaşında yaşamak zorunda bırakmasının sebebinin, zamanının en büyük millî kahramanı olan bu saygın askerin muhalifler tarafından kandırılması endişesi taşıması olduğu söyleniyordu. İşte, birilerinin “Gazi Osman Paşa da bizdendir” iddiasında bulundukları bu büyük asker son senelerini böyle bol unvanlar içerisinde ama sıkı bir tarassut altında geçirdi... Mason olması ve “biraderleri” ile biraraya gelmesi ihtimalini bir tarafa bırakın, Yıldız Sarayı’nın hemen ilerisinde, Beşiktaş’ta bulunan yalısına da ancak ayda-yılda bir ve padişahın izni ile gidebilmiş ve çocuklarının annesi olan eşi Zâtıgül Hanım’ı da hayatının son 20 senesinde sadece birkaç defa görebilmişti... Kaldı ki, Gazi Osman Paşa ile Zâtıgül Hanım’ın bazıları Türkiye’de, bazıları da Avrupa’da yaşayan torun çocuklarından çoğunu yakından tanırım ve bir kısmı yakın dostumdurlar. Bu torunlar arasında tarih ile profesyonel derecede meşgul bulunanları da vardır ve büyük dedelerinin masonluğu iddialarının palavradan ibaret olduğunu söylerler...
BELGE VARSA YAYINLAYIN
Dolayısı ile tarihimizin Gazi Osman Paşa gibi diğer önemli isimlerinin “kendilerinden” olduğunu iddia eden zevât iddialarında samimi ve ciddî iseler ve şayet ellerinde varsa, bu kişilerin masonluk belgelerini, özellikle de “tekris evrakını” yayınlamak, aksi takdirde susmak ve böylesine önemli şahsiyetlerin masonluğu “ayıp” kabul edenler tarafından boş yere suçlanmalarına son vermek zorundadırlar. Ortaya atılan hayâlî güç ve geçmişte devlete hâkim olma iddialarına inanıp Paşa’nın masonluğu gibisinden safsataları manşetlerine taşıyanlara düşen vazife de, Plevne Kahramanı’nın hatırasından özür dilemektir!
Gazi Osman Paşa’nın bir oğlu skandallar yarattı, öteki oğluna da Ermeniler baktı
GAZİ Osman Paşa’ya olan minnet borcumuzu ödeyebilmek için, milletçe çok iş yaptık... Adına marşlar bestelettik, ismini üniversitelere verdik, “millî kahramanımız” deyip okullarda Plevne’deki savunmasını günü gününe öğrettik ve bütün bunları yaparken, ailesini de sürgünlerde inim inim inlettik... Paşa’nın ailesinin kaderinde sadece sürgün değil büyük bir skandal da vardı ve İstanbul sarayında tarihin en büyük aşk skandallarından olan hadise, 1904’te yaşanmıştı. Gazi Osman Paşa’yı Plevne’nin ardından savaş esiri olarak götürüldüğü Rusya dönüşünde Yıldız Sarayı’na adetâ bir mahkûm gibi kapatan Sultan Abdülhamid tepkileri yatıştırmak için bir jest yaptı ve kızlarından ikisini, Gazi Osman Paşa’nın “paşa” unvânını verdiği iki oğlu ile evlendirdi. Naime Sultan’ı Kemâleddin Paşa’ya, Zekiye Sultan’ı da Nureddin Paşa’ya verdi...
SULTANA HALKTAN KOCA
Kemaleddin Paşa ile Naime Sultan, Ortaköy’de “Çifte Saraylar” denen yalılardan birinde yaşıyorlardı ve hemen yanlarındaki yalı da bir başka sultana, Osmanlı tahtının Abdülhamid’den önceki hükümdarı Beşinci Murad’ın kızı Hadice Sultan’a aitti... Hadice Sultan’ın hayatı, dertler ve sıkıntılar içerisinde geçmişti. Babası Beşinci Murad 1876’da tahtından indirilince hanımları ve çocuklarıyla beraber Ortaköy’deki Çırağan Sarayı’na hapsedilmişti ve saraya kapatılanların arasında Hadice Sultan da vardı... Devrik hükümdar Çırağan’da çile doldururken seneler ve kızlarının evlilik çağı geçip giderken, Hadice Sultan amcası Abdülhamid’e “Yaşadığı zindandan kurtulabilmek için koca olarak bir haremağasına bile rıza göstereceği” haberini gönderdi. 31 yaşına gelmiş olan Hadice Sultan’ın ricası kabul edildi ama padişah kızlarının İstanbul’un seçkin ailelerine mensup delikanlılarla evlendirilmeleri teamülünün dışına çıkıldı ve Beşinci Murad’ın kızına sarayda çalışan, sıradan ve hiç de yakışıklı olmayan Ali Vâsıf Efendi adında bir koca bulundu. Evlendiler ve Abdülhamid tarafından kendilerine tahsis edilen Ortaköy’deki yalıya yerleştiler.
PAŞANIN ÇAPKIN OĞLU
Hadice Sultan, amcası Abdülhamid’in iki kızının, Naime ve Zekiye Sultanlar’ın Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın iki oğluyla evlenmesini bir türlü hazmedemedi. “Amcam kendi kızlarını Paşa’nın oğullarına verirken bana sıradan bir adamı lâyık gördü” diye düşünüyor, babasının tahttan indirilmesinde de amcası Sultan Abdülhamid’in parmağı olduğuna inanıyordu. Sultan hem kendisinin, hem de babasının intikamı olacağına inandığı bir plan hazırladı: Amcasının kızı Naime Sultan hemen bitişiğindeki yalıda oturuyor ve Gazi Osman Paşa’nın oğlu olan kocası Kemaleddin Paşa’nın da sık sık başka hanımlarla ilgilendiği zaten biliniyordu. Hadice Sultan, Kemaleddin Paşa’nın hanımlara olan düşkünlüğünü kullanıp Paşa’yı kendisine âşık etti ve aralarında gizliden gizliye bir mektuplaşma başladı... İki yalı arasındaki yazışmalar aylarca devam etti, sıcak ama yasak bir aşkın ifadesi olan mektuplar günün birinde her nasılsa Abdülhamid’in eline geçti ve Ortaköy’de olup bitenler bir anda bütün İstanbul’un diline düştü. Hükümdarın mektupları görmesini bizzat Hadice Sultan’ın sağladığı ve böylelikle hem kendisinin, hem de babasının intikamını aldığına inandığı söyleniyordu... Abdülhamid “padişah” ve “kayınpeder” olarak ihanete uğramıştı ve gazabı şiddetli oldu: Kızı Naime Sultan’ı Kemaleddin Paşa’dan hemen boşattı, sabık damadını bütün unvanlarını alıp Bursa’ya sürgüne gönderdi, kızını bir başkasına nikâhladı ve yeğeni Hadice Sultan’ın da yalısından dışarıya adım atmasını yasakladı. Hadice Sultan’ın rezalete tahammül edemeyen kocası Ali Vasıf Bey de karısını boşayıp kayıplara karıştı.
FELÂKET DOLU HAYATLAR
Aradan beş sene geçti, Abdülhamid 1909’da tahtından indirildi, Gazi Osman Paşa’nın Bursa’da sürgünde olan oğlu Kemaleddin Paşa İstanbul’a döndü, yasak aşkı Hadice Sultan’a evlenme teklif etti ama reddedildi. Amcası Abdülhamid’in devrilmesiyle yalıdaki hapis hayatı nihayete eren Hadice Sultan, Rauf Hayreddin Bey adında bir diplomatla evlendi ve bir oğluyla bir kızı oldu. Derken, 1924’e gelindi ve o senenin 3 Mart’ında Osmanoğulları Türkiye sınırları dışına çıkartıldılar. Bu sürgün, Ortaköy’deki yalıların sâkinlerine ardarda felâketler getirecekti. Hadice Sultan’ın yeni kocası Rauf Hayreddin Bey gurbette yaşamayı göze alamadı, karısını boşadı ve Türkiye’de kaldı. Sultan sürgüne kızı Selma ve oğlu Hayri ile beraber çıktı, Lübnan’a yerleşti, oğlu orada intihar etti, kızı çok uzak bir diyâra, Hindistan’a gelin gitti ve Hadice Sultan 1938’in 13 Mart’ında Beyrut’ta tek başına, yokluk içerisinde can verdi... Aldatılan Naime Sultan bir ara Fransa’da yaşadı, geçim sıkıntısı çekmeye başlayınca Arnavutluk’a gitti ve Tiran’da 1944’teki komünist darbe sırasında ortadan kayboldu. Gazi Osman Paşa’nın diğer oğlu Nureddin Paşa da hanımı Zekiye Sultan ile beraber Fransa’ya yerleşti, son seneleri yokluk içerisinde geçti ve hayattan 1950’lerin başında ayrılmalarına kadar Pau şehrindeki bir Ermeni otelcinin yardımlarıyla yaşamaya çalıştılar. Vefatından tam 112 sene sonra başına bu hafta takke giydirilen ve mason olduğu iddia edilen Gazi Osman Paşa ile ailesinin gerçek ve hazîn öyküsü, işte böyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder