Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Kültür Topluluğu'nun Blog Sayfasına Hoşgeldiniz. Hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle...
Arkadaşlar Facebook Grubumuza da bekleriz.

30 Haziran 2012 Cumartesi

Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana-Avni(Fatih Sultan Mehmet)



Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana
Â
şikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana

(Sevgili!)
İçimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa, (gönlümdeki) gizli sırlarım (gözyaşlarıma) gâlip gelir ve (sırlar) sana aşikâr olurdu.

Mesned-i hüsn üzre sen ben hâk-i rehde pâymâl
Mûr hâlin nice arz ede Süleyman'ım sana

Sen güzellik tahtında (oturuyorsun): bense yolunun topra
ğında pâymâl (ayaklar altında) kalmışım. Hâl bu iken a Süleyman'ım, sana bir karınca (denli âciz olan) durumumu nasıl arz edeyim? ' Divân edebiyatında Süleyman ihtişâmı; karınca da acziyet ve zayıflığı temsil ettiği için şair de kendini karınca; sevgilisini Süleyman olarak nitelendirmiştir.'

27 Haziran 2012 Çarşamba

İmtihan?


-İMTİHAN ?
-O, seni olgunlaştırmak için Allah’ın lütfettiği bir ikramdır.
Bazen rahatlık, şenlik, bolluk kisvesiyle,
Bazende can sıkıntısı, zorluk, fakirlik kılığıyla geliverir.
Kimi zaman dostlarla, kimi zaman düşmanlarla imtihan edilirsin.
Bazen, kimsecikler olmazda kendi nefsinle boğuşursun.
Zannetme ki, imtihan olmak hep boğuşmaktır,
Hayır, bazen çok sever, sevdiklerinle imtihan edilirsin…

19 Haziran 2012 Salı

Sevgilerde-Behçet NECATİGİL


Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.



Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

Behçet NECATİGİL

Servet





Zamanın birinde bir hükümdar varmış, zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.

Etrafında bir sürü insan olmasına rağmen, hükümdarın en çok güvendiği ve yegane dostu bir bilge kişi varmış. Bir gün otururlarken, hükümdar bilge kişiye şöyle bir soru sormuş:

- “ Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar ister hükümdar kadar güçlü, ister savaşçılar kadar onurlu olsun sana danışır ve ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”

Ve İnsan

Ve İnsan.
-
Bir medeniyetin yok edilişi.

Amerika’nın geniş vadilerinde mutluluk içinde yaşayan bizon medeniyetinin devamı asil bir ırk vardı... Güler yüzlü, sevecen ve misafirperverlerdi...
Dört yüz yıl önce, dünyanın öbür ucundan gelen ‘soluk benizlileri’ de ‘kardeş’ deyip basmışlardı bağırlarına... Ama, sevgiye karşı düşmanlık, yardıma karşı nankörlük, mertliğe karşı alçaklık gördüler... Öz yurtlarında ‘parya’ edildiler, ezildiler, öldürüldüler; ‘medeniyet’ ve ‘Tanrı’ adına... Sefil ruhların bölük-pörçük zulümleri gün oldu devletleşip balyoz gibi indi başlarına... Artık gülmüyorlardı, gülemiyorlardı... Mezar taşı dikilmişti söndürülen ocaklarına...

Püf Noktası

PÜF NOKTASI

Vaktiyle testi ve çanak çömlek imal edilen kasabalardan birinde, uzun yıllar bu meslekte çalışan bir çırak, kalfa olup artık kendi başına bir dükkân açmayı arzu eder olmuş. Ne yazık ki her defasında ustası ona:

— Sen, demiş, daha bu işin püf noktasını bilmiyorsun, biraz daha emek vermen gerekiyor. Ustanın bu sonu gelmez nasihatlerinden sıkılan kalfa, artık dayanamaz ve gidip bir dükkân açar. Açar açmasına da yeni dükkânında güzel güzel yaptığı testiler, küpler, vazolar, sürah­ iler onca titizliğe ve emeğe rağmen orasından burasından yarılmaya, yer yer çatlamaya başlar. Kalfa, bir türlü bu çatlamaların önüne geçemez. Nihayet ustasına gider ve durumu anlatır.

Usta:
— Sana demedim mi evlâdım; sen bu işin püf noktasını henüz öğrenmedin. Bu sanatın bir püf noktası vardır.
Bunun üzerine tezgâha bir miktar çamur koyar ve:

— Haydi, der, geç bakalım tezgâhın başına da bir testi çıkar. Ben de sana püf noktasını göstereyim.

Ne güzel.

"Osmanlı zamanında kapılar'da 2 tokmak bulunurdu, biri büyük biri ufak.

Ufak tokmağa vurulunca ev sahibi anlardı ki kapıyı çalan bir bayandır ve kapıyı evin hanımı açar..
Büyük tokmağa vurulunca anlaşılırdı ki kapıyı çalan bir erkektir,kapıyı evin erkeği açardı."

18 Haziran 2012 Pazartesi

Zemzem Suyu Hakkında Bilmedikleriniz..!



1-)Avrupa`da labaratuarlarda yapilan arastirmaya gore Zemzem suyu diger sulara gore cok daha az kükürt tasimaktadir.

2-) Yine ayni arastirmaya gore diger sulara gore cok daha besleyicidir ve cok daha fazla mineral barindirmaktadir.

3-) Kaynagi henuz bulunamamistir. Nereden geldigi su anki teknolojiye gore bile bilinemiyor.
Yakinlarinda hicbir kuyu yok ve denize de 80 km uzaklikta.Bu sartlarda suyunu denizden veya baska bir kuyudan almasi imkansiz.
Nasil oluyor da yillardir suyu bitmiyor,bunu kimse bilmiyor.

4-) Açligini gidermek için içen kisinin açligini, susuzlugunu gidermek için içenin susuzlugunu giderir.

5-) Sadece 1,5 metre derinligindeki ufacik bir kuyudan cikan su,hac mevsimi boyunca milyonlarca hacinin tum su ihtiyacini gostermemektedir.

6-) Dunya Saglik Orgutu (WHO)`nun raporlarina gore Dunya`daki en icilebilir ve saglikli sulardan biri.

7-) Amerika`da yapilan test sonuclarina gore Dunya`da icinde mikroorganizma ve bakteri bulundurmayan TEK su zemzem suyu.

Ayrıca zemzem hiçbir zaman belden aşağı inmez ve anladığınız üzere idrar yoluyla atılmaz yani sadece ter ile vücuttan atılır bunların hepsi bilimsel deneylerle kanıtlanmıştır.

10 Haziran 2012 Pazar

TAVLAYI KİM BULDU?


Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers İmparatoruna, hediye olarak gönderir. Bu yeni oyunu ona gönderdiğini kendisinin de bir oyun icat ederek ona göndermesini ister. İran şahı Nevşiyann’de veziri Büzur Mehir’e yeni bir oyun bulmasını söyler.Çok akıllı olan vezir 10 gün içerisinde tavla oyununu icat eder. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlandığı bilinmektedir.

Tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı temsil eder.15 açık ve 15 koyu renkli pul, Ayın 15 gece ve 15 gündüzünü simgeler. Karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatidir. Tavlada, 4500 civarında hamle ihtimali bulunur. Ancak zar faktörüde önemli olduğundan oyunu kazanmak için şansta önemli bir faktördür.

7 Haziran 2012 Perşembe

Bir Halk Şâiri Yunus Emre


Yunus şiirleriyle, ilâhileriyle, efsâneleriyle Türk halkının yüzyıllarca hâfızasında yer etmiş, dilinde canlanmış, ruhunda yaşamış ve göz yaşlarında akmıştır. Yunus Emre, büyük, engin ve içten bir halk şâiridir. O, temiz bir Türkçe ile halka Allah sevgisinin erişilmez heyecanını duyurmağa uğraşmış ve bunda da başarılı olmuştur. Ona göre, tabiatta her şey Allah’ı aramakta ve Allah’ı anmaktadır.
Yunus’ta derin bir tasavvuf kültürü görülür. O, Oğuz lehçesinin en güzel eserlerini vererek Türk halk dilini
edebi bir dil durumuna getirdi. Yaşadığı dönemde Farsça edebî dil, Arapça ise ilim dili idi. Yunus Emre, sade ve basit bir dille ilâhî düşüncelerin en güzel anlatımını verdi.
Yunus Emre’nin yaşadığı devir, Anadolu'nun içine dönük,  umutsuz, bezgin bir dönemidir. Moğol akınları karşısında yenik düşen Anadolu  Selçuklu Devleti, Türkmen Boylarının ikide bir ayaklanmasıyla tümden güçsüz  kalmış, halktan koparak, kendi derdinde, kendi yaşantısını sürdürme çabasına  düşmüştür. Üst üste gelen kıtlık ve sürekli kuraklıklar, bitkin ve ezik halkın yaşama umudunu kırmıştı.
Halk, gerçek mutluluğun ölümden sonra var olacağını, bu geçici dünyada, arı-duru bir gönülle Allah’a yönelmeyi. telkin eden mutasavvıf şeyhlerin çevresinde küme küme toplanmıştır. Yunus, bu ortamda,
bir aşk ve sevgi güneşi olarak Anadolu'da doğmuş, umutsuzlara umut vermiş, Anadolu'nun gönlü ve dili olmuştur.
Dağlar ile taşlar ile
Çağırayım
Mevlâm seni
Seherlerde kuşlar ile
Çağırayım Mevlâm seni.

Geçilmez-Necip Fazıl Kısakürek


GEÇİLMEZ

Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;
Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez.

İçeride bir has oda, yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.

Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada,
Bütün fâni lezzetlere darılmadan geçilmez.

Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekün?
Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez.

Kayalıklı boğazlarda yön arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.

Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhavâ;
Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez.

Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi;
İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez!

Necip Fazıl Kısakürek (1983)

1 Haziran 2012 Cuma

1921-22'den önce Nazım


1922de ; Rusya'ya geçmeden , sosyalizm, marksizm ile tanışmadan önce 1921 li yıllarda yazdığı bir kaç şiir.
SEKİZ YÜZ ELLİ YEDİ

İslâmın beklediği en şerefli gündür bu;

Rum Konstantaniyye'si oldu Türk İstanbul'u!

Cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,

Türkün genç padişahı, bir gök yarılır gibi

Girdi "Eğrikapı"dan kır atının üstünde;

Fethetti İstanbul'u sekiz hafta üç günde!

O ne mutlu, mübarek bir kuluymuş Allahın...

"Belde-i Tayyibe"yi fetheden padişahın

Hak yerine getirdi en büyük niyazını:

Muhibbî ve Hürrem Sultan


"Celis-i halvetim, varım, habibim mah-ı tabanım  Enisim, mahremim, varım, güzeller şahı sultanım


Hayatım hasılım,ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Baharım, behçetim, rüzum, nigarım verd-i handanım



Neşatım, işretim, bezmim, çerağım, neyyirim, şem’im
Turuncu u nar u narencim, benim şem’-i şebistanım



Nebatım, sükkerim, genc,m, cihan içinde bi-rencim
Azizim, Yusuf’um varım, gönül Mısr’ındaki hanım



Stanbulum, Karaman’ım, diyar-ı milket-i Rum’um
Bedahşan’ım ve Kıpçağım ve Bağdad’ım, Horasanım


saçı mârım, kaşı yâyım, gözü pür-fitne bîmârım
ölürsem boynuna kanım, meded hey nâ-müselmânım

kapında çün ki meddâhım, seni medhederim dâim
yürek pür-gam, gözüm pür-nem, muhibbîyim, hoş halim”
Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'a yazdığı gazel