Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Kültür Topluluğu'nun Blog Sayfasına Hoşgeldiniz. Hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle...
Arkadaşlar Facebook Grubumuza da bekleriz.

1 Haziran 2012 Cuma

Muhibbî ve Hürrem Sultan


"Celis-i halvetim, varım, habibim mah-ı tabanım  Enisim, mahremim, varım, güzeller şahı sultanım


Hayatım hasılım,ömrüm, şarab-ı kevserim, adnim
Baharım, behçetim, rüzum, nigarım verd-i handanım



Neşatım, işretim, bezmim, çerağım, neyyirim, şem’im
Turuncu u nar u narencim, benim şem’-i şebistanım



Nebatım, sükkerim, genc,m, cihan içinde bi-rencim
Azizim, Yusuf’um varım, gönül Mısr’ındaki hanım



Stanbulum, Karaman’ım, diyar-ı milket-i Rum’um
Bedahşan’ım ve Kıpçağım ve Bağdad’ım, Horasanım


saçı mârım, kaşı yâyım, gözü pür-fitne bîmârım
ölürsem boynuna kanım, meded hey nâ-müselmânım

kapında çün ki meddâhım, seni medhederim dâim
yürek pür-gam, gözüm pür-nem, muhibbîyim, hoş halim”
Sultan Süleyman'ın Hürrem Sultan'a yazdığı gazel

Osmanlı’nın en ”Muhteşem” hükümdarıdır o.
46 yıl boyunca dünyanın en büyük imparatorluğunu yönetmiş, bunun on yılı aşkın bölümünü İstanbul’dan uzakta, seferlerde geçirmiş ve nihayet yine bir sefer esnasında vefat etmiş, ömrünü ekseriya at sırtında, karargâh otağında, yolda, muhasarada ve savaşta geçirmiştir.
Bu sürede, elbette çok şiir yazmıştır.
Şiir yazmıştır, çünkü sözü şiir biçiminde söylemeyi üstün tutmuştur.
Şiir yazmıştır, çünkü doğu medeniyetinin hükümdarları kılıç kadar söz ile de birbirlerine üstün gelmek istemişlerdir.
Şiir yazmıştır, çünkü çevresindeki insanların kaç kırat söz söylediklerini anlamak istemiştir.
Şiir yazmıştır, çünkü meclisinde zihinleri mest eden bade şiir olmuştur.
Şiir yazmıştır, çünkü şairleri himaye etmeyi
Hz. Peygamber sünneti bilmiştir.
Ve nihayet şiir yazmıştır, çünkü âşıktır.
Üzülürken, severken, ağlarken şiire sığınmak istemiştir.
Şiirdeki adı Muhibbî’dir.
Ve Muhibbî, yirmi altı şair hükümdarın
en ”Muhteşem” olanıdır.
İskender Pala

Kanuni Hürrem’e şiirler yazmış, Hürrem’de Sultanına aşkını mektuplarında dillendirmiştir.

Hürrem Sultan’ın Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı mektuplarından birinin günümüz Türkçesi ile sadeleştirilmiş halidir.

Yüzümü yere koyup, mutluluk sığınağı ayağınızın topraklarını öptükten sonra, benim devletimin güneşi ve saadetimin sermayesi sultanım! Eğer bu ayrılık ateşine yanmış, ciğeri kebap, sinesi harap, gözleri yaş dolu, gecesi gündüzü belirsiz olan, hasret deryasına gark biçâre, aşkınız ile müptelâ, Ferhat ile Mecnun’dan beter şeydâ kölenizi sorarsanız; ne zamandır ki sultanımdan ayrıyım. Bülbül gibi âh u feryâdım dinlemeyip, ayrılığınızdan dolayı öyle bir hâlim var ki, Allah kâfir olan kullarına dahi vermesin.

Benim devletim, benim sultanım! Bilhassa bir buçuk ay olduğu halde sizden bir haber gelmemesi yüzünden Allah biliyor ki hiçbir şekilde rahatlık yüzü görmeyip, gece gündüz ağlayıp, kendi hayatımdan el çekip, cihan gözüme dar oldu. Ne yapacağımı bilmeden ağlayıp, gözyaşları içinde gözüm kapıları gözlerken, ol ferdü rabbülâlemîn, âleme rahmet eden Sübhan-ı Yezdan, cümle âleme inâyet nazarın edip, fetih haberi ve müjdeli haberlerini yetiştirdi. Ve bu haberi işitince Allah biliyor ki, benim padişahım, benim sultanım, ölmüş idim taze can buldum.

Benim Sultanım! Şehir hakkında soracak olursanız; şimdilik henüz hastalık devam etmektedir. Ancak önceki gibi değildir. İnşallah Sultanım gelince, Allah’ın inâyetiyle de geçer gider. Azizlerimiz, hazan yaprağı dökülünce geçer derler.

Benim Sultanım! Sık sık mübarek mektubunuzu gönderirsiniz diye tazarru ve iltimas ederim. Zirâ ki billah yalan değil, bir iki hafta geçip de ulak gelmezse âlem gulguleye gelir. Türlü türlü sözler söylenir. Yoksa sadece kendi nefsim için istediğimi sanmayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder