Simya (Alşimi), hem doğanın ilkel yollarla araştırılmasına hem de erken dönem bir ruhani felsefe
disiplinine işaret eden bir
terimdir. Simya ile ilk olarak Mezopotamya, Eski Mısır, İran, Hindistan ve Çin'de uğraşılmıştır. Klasik Yunan döneminde Yunanistan'da, Roma İmparatorluğu'nun hüküm sürdüğü coğrafyada, önemli İslam başkentlerinde ve daha sonra 19. yüzyıla kadar Avrupa'da simyaya
ilgi duyulmuştur.
Modern kimyanın
200 yıl kadar önce doğduğu söylenebilir. Ama onu oluşturan, doğmasını sağlayan bilgi ve deneyim
birikimi yaklaşık 5000 yıllıktır. Kimya, tarihsel olarak simyadan evrilerek ortaya çıkmıştır.
Kimyanın doğuşuna kadar geçen binlerce yıl boyunca maddelerin
özellikleriyle ve birbirleriyle olan etkileşimleriyle ilgilenenler hep simyacılar olmuştur. Tıpkı günümüz kimyacıları gibi simyacılar da zamanlarının büyük bir bölümünü laboratuvarlarında geçirirdi. Ama onlar, kimyacılar gibi maddeler arasındaki ilişkilerin nasıl olduğunu, değişimlerin neden ortaya çıktığını anlamaya çalışmazdı. Simyacıların başlıca uğraşı, sıradan maddeleri daha değerli maddelere dönüştürmenin yollarını bulmaktı. Her simyacının düşlerini süsleyen maddelerin başında da
"felsefe taşı" ya da "felsefeci taşı" olarak
bilinen, büyülü bir taşı elde etmek
gelirdi. Bu taşın, taşıdığı güç sayesinde bakır, kalay, demir ya da kurşun gibi sıradan metalleri altına dönüştürdüğüne inanılırdı. Bunun yanında bazı simyacılar da
yaşamlarını her türlü hastalığı iyileştirdiğine,sonsuz gençlik ve ölümsüzlük verdiğine inanılan ‘yaşam suyu’nu (el iksir ya da ab-ı hayat) aramaya adamıştı. Çin’den Hindistan’a, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar bütün simyacıların başlıca uğraşları bunlardı.
Simyayla uğraşanların doğaya ve onu oluşturan maddelere bakışları çok farklıydı. Onların da kendilerine özgü ama bilimsel olmayan bazı kuramları vardı. Örneğin dört temel elemente inanırlardı. Bunlar; hava, toprak, ateş ve suydu. Onlara göre yeryüzündeki bütün maddeler bu dört temel elementin değişik oranlardaki karışımından oluşmuştu. Bunun yanında bu elementlerin taşıdığı bazı temel özellikler de vardı: soğukluk, kuruluk, sıcaklık ve ıslaklık. Her element bu dört temel özellikten ikisini taşırdı. Ateş sıcaklık ve kuruluk özelliklerini taşırdı. Toprak kuru ve soğuktu; hava sıcak ve ıslaktı; su da ıslak ve soğuktu. Kuşkusuz simyacıların felsefe taşını ya da yaşam suyunu elde etmek için denediği hiçbir yöntem sonuç vermedi. Ama binlerce yıl boyunca binlerce simyacının bu umarsız çabası sırasında insanların yararına birçok madde bulundu, çeşitli aletler geliştirildi ve yöntemler ortaya çıktı. Doğanın gerçek yapıtaşı olan elementlere ilişkin büyük bir bilgi birikimi oluştu. Modern kimyanın temelleri yavaş yavaş atıldı. Zamanla simyanın büyü temelli boş inanışları, etkisini yitirmeye başladı. Simya çalışmaları 1400’lü yıllarda doruğa ulaştıktan sonra insanlar simya kuramlarına olan inançlarını yitirmeye başladılar. Özellikle Rönesansla birlikte doğayı anlamak için dikkatli gözlemler, özenli ölçümler ve birtakım deneyler yapan bazı insanlar ortaya çıktı. Bunlar çalışmalarında büyü ya da simyaya başvurmuyordu. Bu tür çalışmalar giderek yaygınlaştı, matbaa sayesinde de kitaplarla paylaşılmaya ve iyice yayılmaya başladı. Her şeye rağmen simya 1600’lü yılların sonuna kadar kimyayla birlikte varlığını sürdürdü. Birçok bilim insanı doğayı ve insanı bilimsel olarak ele almadan önce bir süre simyayla uğraştı.
Simyayla uğraşanların doğaya ve onu oluşturan maddelere bakışları çok farklıydı. Onların da kendilerine özgü ama bilimsel olmayan bazı kuramları vardı. Örneğin dört temel elemente inanırlardı. Bunlar; hava, toprak, ateş ve suydu. Onlara göre yeryüzündeki bütün maddeler bu dört temel elementin değişik oranlardaki karışımından oluşmuştu. Bunun yanında bu elementlerin taşıdığı bazı temel özellikler de vardı: soğukluk, kuruluk, sıcaklık ve ıslaklık. Her element bu dört temel özellikten ikisini taşırdı. Ateş sıcaklık ve kuruluk özelliklerini taşırdı. Toprak kuru ve soğuktu; hava sıcak ve ıslaktı; su da ıslak ve soğuktu. Kuşkusuz simyacıların felsefe taşını ya da yaşam suyunu elde etmek için denediği hiçbir yöntem sonuç vermedi. Ama binlerce yıl boyunca binlerce simyacının bu umarsız çabası sırasında insanların yararına birçok madde bulundu, çeşitli aletler geliştirildi ve yöntemler ortaya çıktı. Doğanın gerçek yapıtaşı olan elementlere ilişkin büyük bir bilgi birikimi oluştu. Modern kimyanın temelleri yavaş yavaş atıldı. Zamanla simyanın büyü temelli boş inanışları, etkisini yitirmeye başladı. Simya çalışmaları 1400’lü yıllarda doruğa ulaştıktan sonra insanlar simya kuramlarına olan inançlarını yitirmeye başladılar. Özellikle Rönesansla birlikte doğayı anlamak için dikkatli gözlemler, özenli ölçümler ve birtakım deneyler yapan bazı insanlar ortaya çıktı. Bunlar çalışmalarında büyü ya da simyaya başvurmuyordu. Bu tür çalışmalar giderek yaygınlaştı, matbaa sayesinde de kitaplarla paylaşılmaya ve iyice yayılmaya başladı. Her şeye rağmen simya 1600’lü yılların sonuna kadar kimyayla birlikte varlığını sürdürdü. Birçok bilim insanı doğayı ve insanı bilimsel olarak ele almadan önce bir süre simyayla uğraştı.
Simya Kimyanın
Temelleri Atılmadan binlerce yıl önce başlamış olup 17. yüzyıla kadar devam edip
maddeleri birbirleriyle karıştırılmaya çalıştıkları çalışmalara simya
denir.
Simya İlk Olarak Mezopotamya,mısır,iran,hindist an ve çinde ugraşılmıstır.Simya İle İlgili Bir Takım Bilmemiz Gereken Konular vardır bunlar:
* Simya bir bilim dalı değildir
* Sadece deneme yanılma yolu ile çalışırlar
* Çalışmalar teorik bir temele dayanmaz
* Sistematik bilgiler içermez
Simyacılar kimi zamanlar Doktor veya büyücü olarak tanınmışlardır bunun nedesi ise çalıştıkları projelerde tıp ,felsefe,kimya,din gibi konular üzerinde çalışmışlardır.Bu Çalışmalarla uğraşırken ölümsüzlük iksirini keşfetmek ve sonsuz zenginliğe ulaşmak için çalışmalar yapmışlardır.Bügün Günümüzde kullanılan kükürt,civa , kostik soda ,sönmüş kireç maddelerin kullanımına yüzyıllar önce yol açmışlarıdır.
Simya neden bir bilim olarak görülmez?
Simya bilimsel metodlar kullanılmaktan yapılan işlemler olduğundan bilim dalı olarak görülmez ve simyacılara bilim adamı denilmez.
Simyanın belli başlı hedefleri :
* metallerin altına dönüştürmek zengin olmak için
* Ölümsüzlük iksiri
* insan hayatının dönüştürülmesi
Ünlü simyacılar
* Paulo Coelho
* Isaac Newton
* Edgar Cayce
* Nicholas flamel
* Arnaldus de villa nova
* Cabir bin hayyan
* El-razi
* Thomas norton
* Nostradamus
Simya İlk Olarak Mezopotamya,mısır,iran,hindist an ve çinde ugraşılmıstır.Simya İle İlgili Bir Takım Bilmemiz Gereken Konular vardır bunlar:
* Simya bir bilim dalı değildir
* Sadece deneme yanılma yolu ile çalışırlar
* Çalışmalar teorik bir temele dayanmaz
* Sistematik bilgiler içermez
Simyacılar kimi zamanlar Doktor veya büyücü olarak tanınmışlardır bunun nedesi ise çalıştıkları projelerde tıp ,felsefe,kimya,din gibi konular üzerinde çalışmışlardır.Bu Çalışmalarla uğraşırken ölümsüzlük iksirini keşfetmek ve sonsuz zenginliğe ulaşmak için çalışmalar yapmışlardır.Bügün Günümüzde kullanılan kükürt,civa , kostik soda ,sönmüş kireç maddelerin kullanımına yüzyıllar önce yol açmışlarıdır.
Simya neden bir bilim olarak görülmez?
Simya bilimsel metodlar kullanılmaktan yapılan işlemler olduğundan bilim dalı olarak görülmez ve simyacılara bilim adamı denilmez.
Simyanın belli başlı hedefleri :
* metallerin altına dönüştürmek zengin olmak için
* Ölümsüzlük iksiri
* insan hayatının dönüştürülmesi
Ünlü simyacılar
* Paulo Coelho
* Isaac Newton
* Edgar Cayce
* Nicholas flamel
* Arnaldus de villa nova
* Cabir bin hayyan
* El-razi
* Thomas norton
* Nostradamus
*Paracelsus
*Robert Boyle
*Henrig Brand
*Nicholas Flamel
*Arnaldus de Villa Nova
*Denis Zachaire
*John Dee
*Albert de Bollstaedt
*Robert Boyle
*Henrig Brand
*Nicholas Flamel
*Arnaldus de Villa Nova
*Denis Zachaire
*John Dee
*Albert de Bollstaedt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder