Öyle
bir dönem yaşıyoruz ki,
bilende bilmeyende bir şeyler söylüyor.
Bilmeden, okumadan, fikir sahibi olmadan yorum yapıyor ve daha sonra bu
söyledikleri sanki gerçekmiş gibi bunun üzerinden
politika yapıyor. Ulusal onuru her şeyin
üstünde
tutan Atatürk, ister batılı
ister doğulu hangi ülke
olursa olsun ulusal onurumuza karşı
en ufak harekete, söze en sert karşılığı vermiştir.
Bunu yaparken de süper devlet, büyük
devlet gibi bir ayrım gözetmemiştir.
İşte en güzel
tam bağımsız
Türkiye örneklerinden
birisi de şudur;
Rus ihtilalinin 1935 teki yıldönümünden az önce
Moskova’daki Türk elçiliği Atatürk’e,
Stalin’in Rus Komünist
partisi üyeleri önünde verdiği bir nutkun özeti
gönderilir. Bu nututukta Stalin, Türkiye,
İran ve Yakın
Ortadoğu’nun bütün
memleketlerini Rus Bölgesi olarak gösteriyordu.
Sovyet elçiliğinde
verilen bir kokteyle büyük
bir kalabalık ile gelir. Elçi
Karahan ile konuşurken
birdenbire sorar:
Karahan yoldaş, Sovyet Rusya’da
işleri kimin idare ettiğini
bana söyler misiniz?
Elçi şaşırır.
Rusyayı kim idare eder? Sovyet Rusya’da proleter
diktatörlüğün hakim bulunduğu
eksalanslarınızca malumdur.
Atatürk:
Canım bırak şu saçmalarışimdi. Proleter diktatörlük
maskeden başka bir şey
değildir. Türkiye’yi
idare eden şef benim. Rusya’da
kimdir?
Karahan:
Sovyet Cumhuriyetlerinin Başkanı
yoldaş Kalinindir.
Atatürk sinirlenir: Canım bırak şu
kuklayı… Söylesenize
bakayım şu
sizin Stalin yoldaşınız
ne yapar Allah aşkına?
Karahan suratı asık ve kısık bir sesle:
Stalin yoldaş, Sovyet Rusya
Komünist Partisi genel sekreteridir der.
Elçilik tercümanı
oradadır ve olanları
Moskova’ya iletecektir. Karahan telaşla:
Bir bardak şampanya
almazmısınız ekselans? Der.
Hayır.
Ya bir kadeh votka?
Atatürk yüzünü ekşiterek:
O Rus içkisinden hoşlanmam. Ben Türküm
rakı içerim.
Büfedeki garson yok işareti
yapar. Karahan:
Maalesef büfemizde rakı yok ekselans. Der
Atatürk:
Türk misafirinize türk içkisi ikram edemeyeceğinizi
zaten biliyordum. Onun için kendi rakımı
getirdim. Der ve susuz kadehini kaldırır.
Elçi beyefendi, buna Türk
rakısı derler.
Moskova’da Kalinin midir, Stalin midir her ne
ise ona söyleyin, biz Türkler
asırlarca Rusya’nın göbeğinde
rakı içmiş
bir milletiz. İcap ederse yine
de içmesini biliriz. Bu kadehimi türk
milletinin hayrına ve hiçbir
zaman Rus bölgesi derekesine düşmeyecek olan egemenliğimizin
şerefine içiyorum.
Der
Kadehinden bir yudum aldıktan sonra Sovyetler Birliği
ve Stalin hakkında ağzına
geleni söyler. Tercümanın
tam tercüme yapmadığını
anlar ve Türk bir tercüman
getirerek söylediğini
tekrar elçiye aktarır.
Dans müziği
balalayka orkestrasını
susturur. Maiyetindeki saz ekibine işaret ederek
zeybek çaldırır.
Ertesi gün Stalin’in emri ile Sovyetler sert bir nota
verir. Büyük elçi Karahan’ı geri çeker. Stalin Karahan’a Rusya’ya gidince ölüm
cezası uygulayacaktır.
Nerden nereye. Bu günlerde askerlerimizin kafasına
çuvallar geçirilirken nota verilecekmi sorusuna, ne notası müzik notası mı?
Diye cevap verenler büyük ve etkili bir Türkiye’den bahsedebiliyorlar. Zamanın
en büyük devletine verilen tokat gibi cevap, van minüt deyip sonradan size
demedim moderatöreydi tepkim diye çevirenlere ders olsun.
Not: Kaynak, S. ErişÜlger'in
Truva yayınlarından
çıkan Avrupa Basınında
Atatürk ve Zafere Giden Yol isimli kitabı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder