Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Kültür Topluluğu'nun Blog Sayfasına Hoşgeldiniz. Hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle...
Arkadaşlar Facebook Grubumuza da bekleriz.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Han Duvarları - Faruk Nafız Çamlıbel

HAN DUVARLARI
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde duraklad
ı.
Neden sonra sars
ıldı altımda demir yaylar,
G
özlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti g
önlümle duya duya,
Ulukı
şla yolundan Orta Anadolu'ya.




İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Y
üreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
G
ök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen y
üksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir da
ğın yamacına.
Her tarafta y
ükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yaln
ız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu
ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmı
ş gibi görünen yılan yollar
Ba
şını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
G
ökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye ba
şladı bir yağmur ince ince.
Son yoku
ş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova a
ğarttı benzimizi.
Yollar bir
şerit gibi ufka bağladı bizi.

Gurbet beni muttas
ıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor d
üzlük yine.
Ne civarda bir k
öy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Aras
ıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk d
üzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir
şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yat
ıyor...
Kendimi kapt
ırarak tekerleğin sesine
Uzanm
ış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sars
ıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Ge
çiyordu araba yola benzer bir sudan.
Kar
şıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sa
ğ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
A
ğır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda g
öründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanl
ık sarmadayken her yeri
Atlar
ımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için ba
ğrındaki yaraya
Toplanm
ıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birle
şmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet
çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir p
ırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
G
öğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her y
üzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinle
ştiler
Y
üzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yata
ğımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmı
ş burda yatmışsa kimler,
Ayg
ın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra de
ğil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere u
ğraşırken başbaşa
Raslam
ıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On y
ıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba oca
ğından yar kucağından
Bir
çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa at
ılmışım ben"
Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde ba
şka ad görmedi.
Art
ık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kald
ı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye i
çlenme baharına,
Huduttan g
ötürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
So
ğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutu
şturmadan fecrin ilk alevleri
Arkam
ızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutlar
ın ardında gün yanmadan sönüyor,
H
öyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yan
ımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmu
ş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda var
ıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
S
ıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Ge
çidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ard
ımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu ge
çit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son f
ırtına son dalı kırıyordu...
Yayl
ımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya ba
şladı karlar etrafımızda.
Karlar etraf
ı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar de
ğil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
G
önlümde can verirken köye varmak emeli
Arabac
ı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanr
ı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atlar
ı çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmu
ştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masal
ı anlatıyor...
G
özlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda
çizgiler beliriyor,
Kalbime ate
ş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
A
şmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
R
üzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güne
şli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun
üstünde
Ben üç mevsim de
ğişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra
İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun arg
ın, tatlı bir uykudaydık.
G
ün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Ba
şucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almı
ş haram diyorlar
Hastay
ım derdime verem diyorlar
Mara
şlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Mara
şlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Baht
ına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az de
ğildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yaban
ın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Mara
şlı Şeyhoğlu'nu?"
G
özleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: "Hana sa
ğ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip
Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
G
önlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa ba
ğlayan yaşlı yollar,
D
önmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip
çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanlar
ın gönlümü sızlatan duvarları!...

Faruk Nafiz Çamlıbel


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder