Türk
Tarih Kurumu Şeref Üyesi, Wisconsin üniversitesi hocası olan ve Osmanlı
tarihi konusunda otorite kabul edilen Karpat: “Başkanlık sistemi
Türkiye’nin geleneklerine dayanıyor”
Türk Tarih Kurumu Şeref
Üyesi, 87 yaşındaki Tarihçi Profesör Kemal Karpat ile New York Long
Island'taki evinde seçim sonrasında yapılması gündeme gelen yeni Anayasa
çalışmaları hakkında görüştük. Uzun yıllar ABD'nin önemli
eğitim kurumlarından biri olan Wisconsin Üniversitesi'nde hocalık
yapmış olan Karpat, özellikle Osmanlı tarihi konusunda otorite olarak
kabul edilen bir isim.
Uzun zamandır Türkiye'de yeni bir
anayasa tartışması var. Tarihsel süreç açısından Türkiye'nin anayasa
tecrübeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal Karpat: Bizde
anayasalar daima küçük bir grup tarafından yapılmıştır ve o şekliyle
topluma empoze ettirilmiştir. Belçika'yı örnek alan 1876 Anayasası yine
küçük bir grup tarafından yapılmış ve o şekliyle yürürlüğe konmuştur.
Çoğu kısmı da uygulanmamıştır. Bundan sonra en önemli gelişme 1921
yılında yapılan Teşkilat-ı Esasi'nin "Hakimiyet bila kaydu şart
milletindir" ibaresi ile demokratik bir esas üzerine kurulmuş olmasıdır.
Sonra 1924 Anayasası gelmiştir ki o da Cumhuriyet Halk Partisi'nin
tasavvurunu ettiği Türkiye'nin temellerini atacak bir anayasa olmuştur.
Uygulanmış mıdır? Kısmen! 1961 Anayasası yine CHP'nin hâkim olduğu bir
zümre tarafından yapılmış, zaten bugün büyük çoğunluğu ile de hala
yürürlükte olan 1982 Anayasası da bir askeri darbe dönemi ile beraber
gelmiştir. Bütün bu anayasalara baktığımız zaman Türkiye için bir
anayasada aradığımız özellikleri yansıtmıyor.
Türkiye'de
özellikle "yamalı bohça" olarak adlandırılan 1982 Anayasası oldukça
fazla değişikliğe uğradı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Anayasa
iki de bir değiştirilecek bir şey değildir. O zaman anayasa herhangi bir
kanundan farksız oluyor. Her 3-5 yılda 5-10 maddesi değiştirilirse
artık o anayasanın temeli kayboluyor. Anayasa bir toplumun belirli bir
zaman içerisinde ulaştığı seviyeyi aksettirmelidir. Düşünce, yaşayış
vs... bakımdan. Böyle bir anayasa uzun ömürlü olur. Amerikan Anayasası
yapılalı 200 seneden fazla olmuştur. Evet tadilata uğradı, eklemeler
oldu bilhassa hakların geliştirilmesi konusunda. Amerika'da orta-sınıf,
haklar konusundaki hâkimiyetini demokratik yollardan muhafaza etmiş onun
için de anayasayı iki de bir değiştirmek gibi bir lüzum doğmamıştır.
Peki bizim Anayasa geleneğimiz daha çok hangi ülkeye benziyor?
Bizde anayasa geleneği Fransa'dan alınmıştır. Fransa'da ikinci
Cumhuriyet, üçüncü Cumhuriyet derken değişimler yaşanmıştır.
İngiltere'de anayasa zaten yok. Ama Osmanlı'da olduğu gibi gelenekler
var. Osmanlı'da da yazılı bir anayasa 1876'ya kadar yok fakat fiiliyatta
prensipler mevcuttu ve o prensipler anayasa yerine geçiyordu. Fatih
Sultan Mehmet'in Kanunnameleri çok önemlidir ve bir bakıma anayasa
mahiyetindedir. Kanuni de de var. Cumhuriyet ile beraber anayasa ile
yepyeni bir toplum kurmak hevesi doğdu. Fiilen hakimiyeti elinde tutan
grupların görüşleri anayasa olarak ortaya çıktı.
"YARGI'NIN ÇOK SAĞLAM VE TARAFSIZ OLMASI GEREKİR"
1924-1961 ve 1982 Anayasaları'na bakıldığı vakit erkler arasındaki güç
paylaşımı Türkiye'de her zaman bir soruna dönüştürülmüş gözüküyor. Genel
olarak Cumhuriyet Tarihi'nde çatışmanın kaynağı bu mudur?
Kemal Karpat: Türkiye'nin tarihi geleneğinde Yürütme organına
diğerlerine nazaran daha fazla yetki tanıma eğilimi mevcuttur. Bu hep
böyledir. Değişmekte olan bir cemiyette Yürütme organının güçlü olması
bir bakıma arzu edilir bir şeydir. Fakat Yürütme'nin sınırsız güç sahibi
olması da asla kabul edilemez ve burada "Dengeler Meselesi" ortaya
çıkıyor. Yasama ile Yürütme arasındaki ilişkinin iyi işlemesi ve onlar
arasındaki dengenin doğru çalışması için Yargı'nın çok sağlam ve
tarafsız olması gerek. Türkiye'de durum şudur; alt kademelerde yargı
oldukça iyi çalışmıştır ve çalışmaktadır. Fakat yüksek yargı öyle
değildir. Anayasa Mahkemesi meselesi! Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'nin
bir Anayasa Mahkemesi olarak çalıştığını kimse söyleyemez. Anayasa
Mahkemesi çok kez ideolojik hareket etmiştir ve kendi başına adeta
sınırsız bir güce sahip konumda hareket etmiştir. Kanuna ve kanunun
doğru tatbikine nezaret etmek önemlidir. Anayasanın kendine özgü bir
ruhu ve felsefesi vardır. Anayasa Mahkemesi o felsefeyi ve ruhu devam
ettirmek içindir.
"DIŞARIDAN EMPOZE EDİLEN ANAYASA UZUN SÜRE YAŞAMAZ"
Osmanlı'da yasaların ruhu nasıl sürdürülüyordu? Orada da yasaların yorumlanmasında bir problem yaşanıyor muydu?
Yasama eğitimi denen bir şey var. Türkiye'de bu bir dereceye kadar
vardır ve Osmanlı'dan gelmiştir. Osmanlı'da kanunlara karşı büyük bir
hürmet vardı. Sonradan bu bozulmuştur o ayrı. Ama büyük bir gelenek
vardı. Türkiye'de de bu gelenek bir yere kadar var. Kanunlara ve kanunun
üstünlüğüne inanç devam etmiştir. Tatbikatta olmasa da arzulanan
şekilde bir kanun düşüncesi vardır. İdeal bir kanun düşüncesi. Bu büyük
devlet olmanın da bir gereğidir. Bu bizim geleneğimizde ve düşünce
tarzımızda mevcuttur. Kanunun o noktada geleceği de görmesi lazım. Aksi
takdirde değişen şartlarda yok olup gider. Mesele kurumlarıyla ve
toplumuyla bu Kanun Kültürü'nü geliştirmek ve tamamen yerleştirmektir.
Yani Kanun Fikri'ni kültürün bir parçası haline getirmek lazım. Buna
Anayasa da giriyor. O zaman bir anayasa yaşar. Dışarıdan ya da yukarıdan
empoze edilmişse halk bunu kolay kolay benimsemez ve istenilen netice
alınamaz.
Mesela "Türkiye bir Cumhuriyet'tir" diyor. Bunu halk
kabul etmiş ve benimsemiştir. Tartışması yoktur. Çünkü halk almıştır ve
yaşayışının bir parçası haline gelmiştir.
"YAPILMASI GEREKEN HALK ANAYASASIDIR, ELİT ANAYASASI DEĞİLDİR"
Anayasa yazım çalışmaları nasıl yapılmalı o halde?
Birkaç sene önce bir heyet oturdu anayasa yazmaya başladı. Bence
toplumun bütün kesimleri ile uzun görüşmelerin olacağı bir "Ön çalışma"
yapılmalıydı. Bu yapılmadı. Benim korkum bir Halk Anayasası değil tekrar
bir elit Anayasası'nın ortaya çıkmasıdır. Buna çok dikkat etmeliyiz.
Ben çok iyi hatırlıyorum.1961 Anayasası yapıldığı zaman, anayasayı
hazırlayan heyetteki profesör şöyle bir şey demişti: "Biz dünyadaki
birçok anayasayı gözden geçirdik ve o anayasaların en güzel taraflarını
aldık ve bizim anayasamıza dahil ettik" Bu kadar saçma sapan bir anayasa
olmaz. Bir Anayasanın her şeyden evvel toplumun ezici bir çoğunluğunun
kabul ettiği değerler ve prensipler üzerine kurulması gerekiyor. Aynı
zamanda anayasanın toplumun katkısı ile oluşması lazımdır. Şüphesiz bir
anayasa yapım sürecinde bir grubun önderlik etmesi şart ama o grubun
kendini değil mensubu olduğu milletin düşüncelerini, karakterini,
kültürünü ve değerlerini yansıtması lazım! Bu uzun sürebilir fakat ben
halka dayanan bir anayasa istiyorum. Düşünün ki 80 senede 4 anayasa
yaptık. Bu nasıl bir iş?
"BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE'NİN GELENEKLERİNE DE DAYANIYOR"
Başkanlık sistemi konuşuluyor. Bu Türkiye'nin sosyo-siyasal yapısına uyar mı?
Bence Başkanlık Sistemi yabana atılacak bir şey değil. Bir yerde bu Türkiye'nin geleneklerine de dayanıyor.
Güçlü bir Cumhurbaşkanı arzu edilir. Daha öncede belirttiğim gibi
Türkiye'nin Geleneği'nde başkanın, liderin önemi mevcuttur ve bu birçok
noktada faydalıdır da. Mesela bizde son zamanlarda en büyük değişimler
parlamentodan ya da yargıdan gelmiş değildir. Yürütme organının başından
gelmiştir. Mesela Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı düşünün.
Türkiye'de son dönemde gelişen birçok şeye Başbakan Tayyip Erdoğan
teşebbüs etmiş, o geliştirmiştir. İyi bir ekibi ya da kabinesi olabilir.
İyi bir grup çalışması içinde olabilir. Ama Tayyip Bey, teşebbüs
etmiştir genel itibarıyla. Yani eninde sonunda Türkiye'de daima liderin
ve onun iradesinin önemi büyüktür ve bu bir gelenektir. Sonuçta
Başkanlık bizim yapımıza uyar. Ama tabii sınırlar da net biçimde
konmalıdır.
"FEDERASYON TÜRKİYE İÇİN GEÇERLİ DEĞİLDİR"
Federasyon tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye için federasyon söz konusu değildir. Federasyon olması için
birçok şartların yerine gelmesi lazımdır. Ama o şartlar yoktur. Ancak
bir kesimin otonomi istemesi söz konusu. Hak vermek ayrıdır, otonomi
vermek ayrıdır. Bakın! Eğer Türkiye federasyon olursa gücü kesinlikle
azalır. Türkiye'nin gücü geniş çapta güçlü bir üniter devlet olmasından
doğuyor. Federasyon mutlaka güçsüz bir devlet yaratır demiyorum. Ama bu
Türkiye için geçerli değildir. Sovyetler de federasyondu ilk zaafta
dağıldı gitti. Türkiye demokrasinin ilerlemesi ile çok daha da
güçlenecektir. Federasyon yerine demokrasiyi kökleştirmek gerek.
Sizce, Arap Dünyası'nda yaşanan olaylar karşısında bundan sonra Türkiye'nin bölgedeki rolü ne olmalıdır?
Türkiye'nin mevcut Ortadoğu siyaseti devam etmelidir. Dostluklar
kurulup pekiştirilmeli, sorunlar çözülmeli ve bu yolda gayret
gösterilmelidir. Fakat Türkiye herhangi bir şekilde fiilen Ortadoğu'nun
durumunu değiştirecek aktif bir siyasete girmemeli.
"TÜRKİYE ORTADOĞU'DA TARAF TUTMAMALI, DEMOKRASİDEN YANA OLMALIDIR"
Burada gördüğünüz mahzurlar nelerdir?
Türkiye'nin bir geçmişi var. Arap Dünyası'nda Türkiye daha 90 sene
öncesine kadar yabancı bir idare olarak görülüyordu ve bugün Türkiye'nin
birçok atılımları Osmanlıcılık (Neo-Ottomanism) olarak görülmektedir ve
bu bir tehlikedir. Bu tehlike hem Balkanlar'da hem Ortadoğu'da hala
mevcuttur. Az bir zaman sonra Türkiye bölgede fiilen belirli bir kararı
uygulamak isterse mutlaka ve mutlaka tepki gelecektir. "Türkiye bu
bölgeye tekrar hakim olmak istiyor" denecektir. Türkiye burada uyanık
olmalı, dikkat etmelidir.Türkiye'nin bölgedeki aktif siyaseti "Barış,
İstikrar ve Güven" merkezli olmalıdır. Bölgede Türkiye herhangi bir
çatışmada herhangi bir tarafı tutarsa bu Türkiye'nin aleyhine olur.
Türkiye bölgede demokrasi taraftarı olduğunu her ortamda beyan etmelidir
ama herhangi bir gruba daha yakın olmamalıdır. Türkiye'nin her şeyden
evvel içte bünyesini güçlendirmesi gerekiyor. İçerde zaaflardan
kurtuldukça dış etkisi de o derece artar. İçerde bu sorunları çözmüş
Türkiye'nin ilerisi çok daha parlak olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder