Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Kültür Topluluğu'nun Blog Sayfasına Hoşgeldiniz. Hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle...
Arkadaşlar Facebook Grubumuza da bekleriz.

19 Ağustos 2012 Pazar

Medeniyetler ve Oluşumları

MEDENİYETLER ve OLUŞUMLARI

Tarih boyunca, dünya üzerinde çeşitli medeniyetler kurulmuştur. Son yapılan sosyolojik araştırmalara göre, dünya üzerinde var olan medeniyetlerin esasen sınırlı kökenlere dayandığı tespit edilmiştir. Peki, medeniyet denince akla ne gelmelidir? Medeniyet, kısaca, bir toplumun ürettiği sanat,bilim,kültür vs. gibi insani unsurların ,o topluma,o toplumun yaşantı tarzına has bir biçimde uyum sağlamasıdır. Yani, her toplumun, her devletin kendine has bir medeniyet anlayışı olabilir; fakat bazı medeniyetler benzerdir ve bu medeniyetlerin dayandıkları ortak kökenler mevcuttur. Coğrafi koşullar, insanın yaşam tarzı üzerinde çok önemli bir faktör olduğu için, toplulukların yaşam tarzlarını ve anlayışlarını belirleyen ana faktörlerden biri de o toplumun bulunduğu coğrafyadır.
Tarihin bilinen en eski devirlerinden itibaren, kavimler; birbirleri ile karışmışlar, topluluklar oluşturmuşlar ve neticede günümüzdeki modern anlamıyla milletleri meydan getirmişlerdir. Her kavim, yönetim altına aldığı kavimi etkilemiş; aynı zamanda da o kavimden de etkilenmiştir. Tarih boyunca süren bu etkileşimler nihayetinde günümüz dünyasını oluşturan bir medeniyetler çatışması yaratmıştır. Bugün, evrensel olarak bildiğimiz çoğu kültür dalı, çeşitli etkileşimler sonucunda meydana geldiği için, belirli bir topluma atfedilemez. Kültür ve sanat, coğrafi koşullardan ve her türlü açık görüşten etkilenebildiği için çağımızın en tartışılan sorunlarından biri olmuştur. Kurucu ve yöneten sıfatını taşıyan iktidarı elinde bulunduran milletlerin kendi isimleri altında düşünülen kültür, esasen tarih boyunca birçok toplumdan miraslar devir alarak bugünkü haline ulaşabilmiştir. Günümüz dünyasında şekillenen yeni demokrasi anlayışlarıyla, dünya, gelecekte yepyeni bir hal alacakmış gibi görünüyor, fakat tarihi sorgularken günümüz anlayışı ile bakarsak hata etmiş oluruz. Neticede, tarihi ve diğer unsurları şekillendiren öncelikle güçlü ve istikrarlı toplumlardır.


AKDENİZ ve İKTİDAR

Tarih boyunca, birçok devlet ve devletin daha da büyük hali ile imparatorluklar kurulmuştur. Her yönetim altında çeşitli milletlere mensup vatandaşlar bulunmuştur, Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milli akımdan etkilenen her millet, kendi hakkını aramak istemiştir. Elbette ki, bu kadar çeşitli ve büyük imparatorlukların kurulduğu dünyada, tüm milletleri-özellikle iç içe geçmiş olanları- ayırmak çok zordur; çünkü Batı devletleri, iki büyük dünya savaşında cetvelle haritalar çizerek bunları göz ardı etmiş, yahut göz ardı etmek istemiştir. Tarihe bakarak gözlemleyebildiğimiz olgu şudur ki,- günümüz dünyası ne kadar Fransız İhtilali’nin başlattığı millet algısının tesirini taşısa da-, henüz tam anlamıyla medeniyetlerin bile idrak edilemediği   günümüz toplum yapısında bu tip kesin ayrımlar zor görünüyor. Ayrıca, geçmişte nasıl insanlar yeni düşüncelere ve yeni akımlara yöneldiyse gelecekte de yönelecektir. Bilinmesi gereken en önemli kavram, günümüzü şekillendirirken geleceği de düşünmektir. Çünkü; geçmiş bir takım düşünceleri empoze etmek uğruna atılacak olan yanlış adımlar, ileride çıkma ihtimali olan yeni akımlar karşısında çaresiz kalabilir. Bu nedenle, her toplum, kendi medeniyetini tanımalı ve medeniyetine sahip çıkmalıdır.
Akdeniz üzerinde bulunan tarih, bugün bilinenlere göre en eski medeniyettir. Yani, bir Akdeniz medeniyetinden söz ediyoruz. En eski sanat anlayışlarının örneklerinin bulunduğu Akdeniz, aynı zamanda yazıyı bulan Sümerlilere de ev sahipliği yapmıştır. Mezopotamya’dan İspanya’ya kadar uzanan bir bölgede kurulan bu medeniyete mensup toplumlar, aralarında coğrafi koşullardan ve etkileşimlerden ötürü, birçok unsurda benzerlik gösterir. Akdeniz klasik toplum yapısı, en son büyük bir imparatorluğa tesir etmiştir: Osmanlı İmparatorluğu. Hanedanın Türk olduğu bu büyük imparatorluk, birçok etnik unsuru da içerisinde ihtiva etmektedir. Bu kadar çeşitli milletleri içerisinde barındıran bir toplumda da, kültürel etkileşim kaçınılmazıdır. Osmanlı Türkleri, Orta Asya’dan, askeri gelenekleri ve devlet disiplinini getirdiler. Devlet yönetim anlayışında ise, İran etkisi açıkça görülür. Osmanlılar kendilerini, bulundukları coğrafya gereği, bu toprakları daha önce idare eden büyük Roma İmparatorluğu’nun varisçisi saymışlardır. Bu da Osmanlıları 3. Roma İmparatorluğu yapar; aynı zamanda büyük bir kültürel etkileşimden söz edilebilir. Türk devlet gelenekleri, İran yönetim anlayışı ve Akdeniz toplum-sanat yapısı ortaya yepyeni bir medeniyet çıkarmıştır: Osmanlı Medeniyeti. Tarihte tüm imparatorluklar, kurucu unsurlara mal edilmiştir, fakat bu imparatorluk içerisinde bulunan, farklı uygarlıklara mensup, toplumların hiç etkileşmediğinden söz edilebilir mi? Türkler Orta Asya’dan geldiklerinde, Anadolu üzerinde yaşayan ve Bizans tarafından zulme uğrayan Ermeni halkı, zengin ve yeni anlayışlara sahip bu imparatorluk yapısının bir parçası olmayı kabul etti. Çünkü; Doğu Roma İmparatorluğu, her ne kadar Akdeniz klasik yönetim anlayışına sahip olsa da, feodalleşen ülkeyi yönetemiyor ve de halkın ana geçim kaynağı olan tarımı suistimal ediyordu. Zira, feodalleşen Doğu Roma, bünyesinde bulunan vatandaşlarının, haftanın her iki günü feodal beylerine ırgatlık yapmalarına ses çıkaramıyor ve halkın çıkarlarını koruyamıyordu. Bunun en son aşaması da, mezhep birleşmesinin önünü açan son Bizans İmparatoru Konstantin Paleologos’tur. Halk, kendisine daha iyi koşullar vaat eden Osmanlı devlet sisteminin çatısı altından yaşamayı kabul etti. Büyük bir sentezle şekillenen yeni bir medeniyet oluşturan Osmanlılar da, 1600’lü yıllardan sonra Doğu Roma’nın son dönemlerine benzer şekilde bir devire maruz kalacaktır.

Klasik Akdeniz Sistemi’ne büyük darbe vuran Avrupa Merkantalist-Kapitalist sistemi ve ortaya çıkan imparatorluğu zedeleyici yenilikçi akımlar, Osmanlı Devleti’nin ana çöküş noktalarını oluşturmuştur.

Günümüzde, çeşitli aşamalardan geçmiş bu medeniyeti düşünürken bunu yalnızca belirli toplumlara mal etmek yanlış olur. Zira, medeniyet dediğimiz kavram, içerisinde birçok unsuru barındırır; bu nedenle bu medeniyeti şekillendiren her unsurun bu medeniyete sahip çıkma hakkı vardır. Yaşadığımız toplumu bilmek ve bu toplumun gereklerine göre geleceği şekillendirmek yanlış olmaz. Dünya üzerinde var olan büyük medeniyetler birbiri ile çatışabilir-ki,büyük bir mirasa sahip olduğu için bizim medeniyetimiz de büyük medeniyetlerdendir- ,fakat medeniyeti teşkil eden unsurları kendi içinde çatıştırırsak hangi parçanın hangisine ait olduğunu da bilebilecek miyiz?

Murat AY-PaüTF Öğrencisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder